Aralık 31, 2014

umut ola

acaba ben ilk kez denizi gördüğümde nasıl bir tepki verdim? anakara'ya gidince anneme soracağım. telefonda olacak iş değil; uzun uzun konuşmak gerekir bu mevzuyu. 
zira dün çandarlı'ya kar yağdı. buradaki çocuklar bilmiyorlar tabi karda nasıl yuvarlanılır, nasıl kar topu oynanır. düşünsenize hiç sabah uyandıklarında etrafı bembeyaz görmemişler. kar yağışından ötürü okulları tatil olmamış. apartmanca aşağıya inip poşetle yokuş aşağı kaymamışlar. dün kar yağdığını görünce bizim öğrenciler çılgınlar gibi oradan oraya koştular. sulu da olsa kar görmek nasıl değiştirdi günlerini görmelisiniz. derste sürekli gözleri camda, öğretmenim gözümüz dışarı kayarsa kusura bakmayın olur mu diyorlar. kıyıda köşede biriken karlarla kar topu -aslında buz topu- yapmışlar, elleri nasıl üşümüş ama mutlular be. 
ahmet can diyor ki öğretmenim size iki şey söyleyeceğim birincisi kar yolları kapamış olabilir, ikincisi biz neden bu kadar mutluyuz biliyor musunuz; çünkü bu bizim ilk kar görüşümüz. bir başka öğrencim de diyor ki öğretmenim kar yağması için anakara'da olmanıza gerek yokmuş ki bakın buraya da yağıyor. burayı da seviyorsunuz değil mi? 

demem o ki, bu yıl hepimize kar yağdığını ilk kez gören çocuk sevinci versin. 

öte yandan,
denize kar yağdığını görenlerin dilekleri gerçek olurmuş, yani eğer istersek olur bence. ;)
kadehim,
sevgilim'e, özlemlerime, dostlarıma bir de anakara'ya kalkar.

yani, bu yıl hepimize sulu karın yolları kapatacağını düşünen ahmet can umudu versin. 

çocuklar hep güzel kalsın, ölmesin çocuklar, ağıtlar yakılmasın. türküler söyleyelim, şiirler okuyalım, sarılalım sevdiklerimize. bu yıl böyle olsun, bu yıl güzel olsun.
kutlu olsun.

Aralık 28, 2014

sanı

demişim ki defterime,
"rakı içerken mutlu olduğumuz gün sayısını çok sanıyorduk. belki de rakıyı bu yüzden çok seviyorduk."

Aralık 21, 2014

silsile

hak mı lan buralara kar yağmaması? türkü dinlerken belki çay içecektim sırf kar yağmıyor diye şarap içtim. karaciğer isyan etse kim verir bunun hesabını? peki bazı çocuklar mutsuzsa bizim de içimiz darmadumansa adalet nerede arkadaş diye sormazlar mı gökyüzüne? ha bir de insanlar gereğinden fazla kötüyse -gereği ne ola ki?- ve biz buna rağmen özlemeyi unutmuyorsak bize de mal mısınız demezler mi?


Aralık 14, 2014

üzdüydüm mü?

sanıyorum bugün ben bir halt işledim ama bilmiyorum ne yaptığımı.
ah!
bir bilebilsem, hallederim de, bulamıyorum. o vakit ben bir türkü armağan edeyim dünyaya, şayet varsa kırdıklarım işitsinler sonra da onlara sarılmama izin versinler.

Aralık 11, 2014

üzdüydüler

bugün sebepsiz yere üzüldüm, hiç ilgisiz bir şeyle bağlantı kurdum üzüldüm.
neyse ki
geçti.

Aralık 03, 2014

zehir

içimi açamazsam zehirlenip, öleceğim. içimi dökemezsem kendi kendime ağlayacağım.

Aralık 01, 2014

yağmurlu

30 Kasım 2014'e
sevdiğim adam,
geçen sene bu gün, anakara'nın ayazında kurtuluş parkında donaraktan gülümseyip duruyorduk fotoğraflarda. tam bir yıl olmuş ya yasal olarak sevgili olalı. canım kocam, sarılmaktan hiç vazgeçme bana. sen benim hem anakara'm, hem ege'm hem de okyanuslarımsın.
daha nice yüzyıllara.

Kasım 24, 2014

inadıma tüküreyim. hep yenilmez derim ama hep yenerler inadımı. ah özlemek sen var oldukça ben hiç inat edemeyeceğim değil mi? 


Kasım 23, 2014

öğretmenler gününe

en en başta babam, annelerim ve canımdan çok sevdiğim kocam, kendi öğretmenlerim derken çocuklara güpgüzel bakabilen dostlarım, meslektaşlarım;
hayaller kurabiliyor, düşlerim rengarenk olabiliyorsa hepsi hayatıma girdiğiniz içindir.ve biliyor musunuz dünyaya büyükler gibi kötüce bakamıyorsam halen, bu çocuk kalbimi hiç kırmadığınızdandır. kişiliğimin her yanında varsınız, kahramanımsınız. bilmediğim coğrafyalara açılan limanımsınız.

kutlu olsun öğretmenler gününüz.

Kasım 21, 2014

eksilen bir şey olmasın.
olmasın!
"...
hiç unutmam akşama doğruydu yağmur yağdı
bütün balıklar denizin üstüne çıktı
hepimiz işimizi gücümüzü bıraktık
tam beş dakika dünyayı dinledik
..."
                                          İ.Berk


zaten yağmur da yağmadı eskisi gibi.

Kasım 20, 2014

yağmur'a umuş

makale okumak (tez yazmaya çalışan biriyim ya), ardından da öğrencilerin sınavlarını okumak için masanın başına oturduğum ve bunların hiç birini yapamadığım günlerin birisindeyiz yine. karanfilli çay içmek, bir şarkıdan ötekine geçmek varken diğerlerini yapmam anormal kaçardı zaten.
hem düşünüyorum da, şiir de okuyorum ara ara. güzel oluyor.
mesela bugün deniz çok dalgalı idi, dün gece de yağmur yağmış çok. ben gök gürültüsünü duyup kıçını devirip uyumaya devam ettim. çandarlı'ya hiç kar yağmayacak öte yandan. halbuki anakara'da kar yağmasını bekler idim pencereler boyunca. olsun anakara'da da balıklar yüzmüyordu. bu hafta çocuklar çektikleri fotoğrafları getirmişler okula. gülümseme sebebi. iyimser bir gül...
sonra sesim kısıldıydı, çıkaramadık valla. doktora gittim, sinirlendim. sesim çıkmıyor, duyamıyorsun işte kaltak karı, rapor almaya gitmişim sadece, amacım buymuş, öyle dedi. değişik. 
öğrencimin verdiği kitabı okuyorum halen, içinde kurt adamlar, vampirler var. düzene çaktırmadan küfrediyor kitap. inceden hoşuma gidiyor. acaba ermanım bunu algılıyor mu? algılıyordur bence. ege denizi kadar güzel bakıyor tosba :)
insanlar tanıyorum poyraz eserken bir yandan. bana yeni yeni türküler* keşfettiren var, onu çok seviyorum işte. güzel de rakı içiyor, candır.  zeytin toplamaya gittiğim de var, ona da hürmetler sunuyorum. ha bir de uzak durulmayı gerektirenler var, dediğim günaydına bile yazık diyorum akşamları. amaan bre!  sonra sevdiklerime bir çay koyuyorum. bir nevi günah çıkarma, kapiş?
çandarlı'ya kar yağmayacak, ben yağmuru umuyorum. 

*can

Kasım 16, 2014

pocahontas

ilkokulda öğretmenimiz sınıfa hep bir ağızdan "ankara'nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak" diye öğretiyordu. devam ediyorduk öğrendikçe "ankara'nın taştır yolu, her tarafı asker dolu". tekrar ediyor hep beraber bir şey yapmaktan da musmutlu oluyorduk. tuba vardı sınıfta, tuba'nın soy ismini dahi hatırlıyorum hatta "tuğba" değil benim adım "tuba" deyişini bile aklımda.  yalnız ilkokul kaçıncı sınıf o yok aklımda işte. öte yandan kızılay kolundaydım onu da biliyorum. mevzu bu değil tabi, tuba biz söylerken türküyü bir anda şöyle dedi " ankara'nın taştır yolu, her tarafı erkek dolu". 
erkek? hoop! nasıl yahu :) çocuktuk çok güldük, o utandı biz daha çok güldük, kadriye öğretmen gülmedi. kadriye öğretmen bize hep matematik sorusu çözdürürdü. hep üç boyutlu cisimlerin hacimlerini hesaplamaya kalkışırken zorlanırken hatırlarım kendimi. emrah vardı, bizden farklıydı, kadriye öğretmen ona mandalina soymayı öğretmişti sonra. biz neredeyse 60 kişiydik ilkokulda. sıralara üçerli otururduk. hiç tembellik etmezdim çocukken. çantam çok ağırdı. üstünde top oynayan ayıcık olan suluğum vardı. annem babam okuldan bizi almaya çok gelmezdi. kardeşimle buluşur giderdik. evin yolunu öğrenene kadar halam aldıydı beni okuldan. aşı olunca ağlamazdım, korkardım ama ağlamazdım. sonra şişkoydum, okula sağlık taraması için geldiklerinde boyumuzu ölçerlerken kilomuzu da tartmasınlar diye dua ederdim. biz eve gittiğimizde annem babam da kendi okullarında olurlardı. hafta sonları da kursları olurdu. teyzem bir de dayım hafta sonları bizle ilgilenirlerdi. top oynardık. bir keresinde sinemaya gittiydik. hem de pocahontas'a. metropol sinemasına gitmiştik, kocatepe'ye çıkmış, beğendik'ten cips bir de kola aldıydık.
annem babam biz küçükken çok kavga ederdi. biz de kardeşimle onların kapısını dinlerdik, ne zaman bitecek artık kavgaları diye birbirimize sorardık. sonraları bitti; çok yıllar sonraları. ben taraf oldum büyüdükçe. kardeşim olmadı. o içinden oldu taraf ama belli etmedi. o hep daha politikti. 
iki tekerlekli bisiklete binmeyi dayım öğretti, diş fırçalarken teyzem bekledi yanımda. içimde değişik bir vicdan yerleştirense annem oldu. babam hayatımızdan beş yıl ayrı kalmayı seçendi. kardeşim ailenin kural koyma merci. ben en çok özleyendim. küçükken bile her şeyi en çok ben özler her şeye en çok ben ağlardım. anneannemin arkadaşı idim, biz beraber hamama giderdik köyde. 
uzaklıkları yok edemediğimi fark ettiğimde kendimi geri çekmeyi de öğrendim. 
şimdi musmutlu bir sabahın gecesinde durduk yere anakara'lı bir türkü hatırladım. 

Kasım 10, 2014

gidelim mi?

balık tutmaya çıkıyorsun, tutamadığın balıklara kadeh kaldırıp rakı içiyorsun. çakır keyifken muhabbet etmek ne güzel, ne gerçek.  sonra bir yerlerde "ispanyol meyhanesi" çalıyor belki kimse fark etmiyor ama sen ümit yaşar oğuzcan'a da içiyorsun. derken çocukluğuna, özlediklerine, üzüldüklerine, dostlarına, gidenlere, gelmeyeceklere en sonunda da hep yanında olacaklara içiyorsun. bir yerlerde ahmet kaya çalmıyor da, kafanda  "kaçak ve anne" söylenirken tamam diyorsun, e hadi gidelim mi? gidelim be ne olacak? haftaya bir daha geliriz, umutsuzluktan daha çok ki umut.
gamze diyor ki iki gün sonrasında "olsun be iyi şeylere sebep oluyoruz, güzelleşmek iyidir."
iyidir tabi, aksini söylersem taş olurum.


Kasım 09, 2014

sabah uyandığında baş ucunda sevgilinin el yazısını buluyorsan hayat çok güzel ki.

Kasım 06, 2014

Kasım 05, 2014

*sokağın tavanı kadar

-anneni mi çok seviyorsun, babanı mı? 
-ikisini de.
-ne kadar çok seviyorsun?
-dünyalardan çok..

çocukken insanın birden çok dünyasının olması ne iyi değil mi? akşam ezanı okunup eve gitme vakti gelince dünyanın birinde, diğerine gitme şansın var. büyüyünce tüm dünya bir taneye indiği gibi yüz ölçümü yaşadığın yer kadar küçülüyor. çoğu kez kafanı kaldırıp odandaki dünya haritasına bakmayı bile düşünemiyorsun. halbuki çocukken anne-babayı kırmamak adına  bir dünya bile yaratmışız, öyle ki sevgilerin hem çok hem de eşit olduğu bir gezegen orası.
şimdilerde kafan attığında küfür etmekle etmemek arasında gidip gelirken, her iç bunaltısını yutmak zorundasın. ve dünyan orası. özütüyoruz. kafa karışıklığı konusunda fotosentez daimi arkadaş.
karbondioksitin taaa, bize bir şey olmasın la.

"e, bir sıkıntı var içimde *sokağın tavanı kadar."

Kasım 03, 2014

cumartesi

oh ne güzel sarhoş oldum ben cumartesi. su bardağı ile içince şarabı kaç kez doldurup boşalttığını bilmemek ne güzel. ayrıca başımın döndüğünü belli etmemeye çalışmak da ciddi emek. turuncu çakmak, bir paket camel bu kez kadehte şarap. 
selamlaar olsuun.

Kasım 01, 2014

Ekim 31, 2014

şaraplı

hikayeler biliyorum, bana anlatılmayan fakat sevdiklerimin gözlerinden okuduğum. ve ben hepsinin kalplerini görüyorum ayrı ayrı. bilmezler çoğu kez en yakınlarım, dostlarım, çocuklarım ne derece çok sevildiklerini. 

Ekim 29, 2014

sorgu

yine okulla ilgili evrakları hazırlamak adına bilgisayarın başına oturduğum ama kendime direndiğim akşamların birindeyim. karanfilli çay varken zor oluyor arkadaş, sanki çayın hakkını vermemek gibi. şarkı dinleyip, hasretleri selamlayıp, hayal kurmak varken evraklara kopyala yapıştır yapmak hiç de delikanlıca değil. üstelik bugün yağmur da var ege'de. oltama da 6 balık geldi akşamleyin. 
hem de bugün bayram en güzel bayram kutlu olsun ahali.
düşünüyorum da kaybettiğim ne çok insan oldu benim; candı ciğerdi hepsi. basıp gittiler ya la. bakakaldım artlarından ama en çok da  hayret ettim. neden sorusunun cevapsız kalışı tuhafmış. oysaki ortaokulda öğretmenim hiç bir şeyi kabullenmeyin, sorgulayın, cevaplarını bulun derdi. ama sorgulamak akademik durumlarda geçerli sanırım zira beşeri ilişkilerde ispat yapmak neredeyse imkansız. sonra kendimce bir hipotez geliştirdim, belki de o kişiler şiir, çay bir de türkü sevmiyorlardı. pekişmedi bizdeki anakara.
anakara demişken özlem ayyuka çıktı, tuttuğum balıklara anakara'daki sokak isimlerini verdim vereceğim. evet evet en çok annemi özledim yanaklarını sıkıp, sarılasım var. babamla da siyasi tartışmalar yapmayacağım söz veriyorum, zaman kaybı ki. kardeşimin de beni anlamasını beklemeyeceğim, sadece sarılıp ayrı ayrı öpeceğim hepsini. ha bir de kış geliyor, anakara'ya kar yağacak buraya yine bir şey olmayacak. 3-5 yılı var karsız ama ayazlı bir anakara kış akşamıydı dolmuşun tekinde umay umay'ı gördüm sandım. kahramanım umay. canım umay.

Ekim 27, 2014

dss

ergenliğin paçalardan aktığı vakitler, ana-babaya çemkirilen günler, buluttan nem kapılıp alayına isyan çekilen saatler. zor günler yani. öte yandan gelecek kaygısının burun direğini sızlatışını ayak baş parmağınızda hissetmekle de yükümlüsünüz. e bir yandan hayaller, platonik aşklar. 
anakara toz duman yani.
konur sokaktaki dershaneden çıkıp, karanfil yapıp işportacılar yerinde mi diye göz attıktan sonra bir korsan kasetçiden düş sokağı sakinlerinin kasetini edinmek. e volkmen kullanıyoruz arkadaş, hemen takıp kaseti meşrutiyetten çift katlı yeşil otobüslere binmek keçiören yollarını aşındırmak. cam kenarına oturulup o baş cama yaslanacak, bir yandan dss çalacak bir yandan da sivilceli ergen surat sıkıntılara gark olacak. izmir' de üniversite okumanın hayalleri, fizik, matematik... sıhhıye'den geçerken gözlere ağırlık çökmesi, ulus'a doğru uyumak, dışkapı'da çantaya daha bir sıkı sarılmak...



Ekim 26, 2014

fotoğraflı anakara

dün otururken; tandoğan, beşevler, kızılay, seymenler parkı, dışkapı, aydınlıkevler dendi. bir anakara lafı aldı gitti. herkesin yolu geçer ki güvenpark'tan, bana anakara yollayın çokça. 
zira özledim.
bir fotoğraf çekseniz mesela. sonra o fotoğraf beni bulsa bir şekilde. teknoloji bazen candır. özledim işte. mevzu derin. 

Ekim 23, 2014

poyraz

çocukları severken poyrazı hissetmiyorsunuz. değişik bir şey be. ben ki öğretmen olmak istemeyen sek kahve, mutlu anlar biriktiriyorum öğrencilerimle. tek derdimin matematik olmadığını hissettirdiğimden belki de. evet rasyonel sayıya bambaşka anlamlar yükleyemiyorum ama anakara'dan bahsedebiliyorum onlara. sonra hayaller kurmaktan söz edebiliyoruz. her baktıklarında bana güzellikler görebiliyorum onlarda ve sanırım onlarda bunu bilebiliyorlar. 
iyi geliyor.
umut ettiriyor.
ki büyümek konusunda bu kadar alerjikken ben.

Ekim 19, 2014

alerjik

değişmeyi sorguluyorum dostlar. 
alışkanlığa dönen her şeye alerjiktim fakat benden güçlü dünya, direnemeyeceğim. 
heyecan duymak yaptığın her işten ya da yürüdüğün her yoldan bu mümkün değilmiş ki. canım sek kahve zorlama be güzelim. olanı, olacakları kabul et ve devam et. bir şeyleri değiştiremiyorum en azından ben değişeyim. uyum sağlamak diyor buna büyükler. 
değişiyorum.
büyüyorum.

Ekim 14, 2014

metin altıok

tüm güzellikleri yakmak isteyenlere inat, tüm acılara tezat insanlar var(dı) bu memlekette. şiirler, acılar, umutlar, özlemler bırakarak arkalarında..sarıl bana..

"bu yaşa geldim içimde bir çocuk hala
sevgiler bekliyor sürekli senden.
insanın bir yanı nedense hep eksik
ve o eksiği tamamlayayım derken,
var olan aşınıyor azar azar zamanla.
anamın bıraktığı yerden sarıl bana.
anılarım kar topluyor inceden,
bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
ama yine de unutuş değil bu,
sızlatıyor sensizliği tersine.
senin kim olduğunu bile bilmezken.
sevgiden caydığım yerde darıl bana."
                                        M.Altıok



Ekim 12, 2014

mitoz

yazmak, özlemleri dindirmiyor. sadece anı kurtarıyor. zira özlüyorum çok 4-5 yıl önce ne varsa insana, eşyaya ve şehre dair. hayallerimi özlüyorum. umut ederken heyecan duymayı özlüyorum. biliyorum bunun adı "büyümek krizi". artık çabuk yeniliyorum ama kendimi yenileyemiyorum. 
nasıl oluyor? 
halbuki mitoz bölünmenin umutları çoğalttığına inanırdım ben.  ilk kez ortaokulda bahsedildiği vakit mitoz bölünmeden, aklıma düşmüştü bu fikir. duyduğum sevinç tarif edilemezdi hoş şimdi içimin burukluğu da tarif edilemez. 
sanırım çabucak mutlu olan insanlar çabucak da mutsuz oluyorlar. bir şeylere tutunmak iyi geliyor da bana, acaba tutunduğum şeyler mi uçucu oluyorlar? e bir rüya görüp delicesine mutlu olursam, uyanınca mutsuz olmam da normal ki. balık tutup mutlu olursam, balıktan dönünce mutsuz olmam da normal. 
ne zaman yeni şarkılar keşfetmekten vazgeçtik, ne zaman kitaplar okuyup cümlelerin altını çizmedik işte o vakit mutluluklar mitozla çoğalmadı, hayaller cigara dumanıyla usuldan gitti. 

ve ben artık mitoza inanmıyorum.

Ekim 05, 2014

Eylül 07, 2014

lan değil la


insan ne istiyorsa istediği anda yapmalı. sonrasında oldurmak öyle zor ki. genelde paranız olmaz çünkü. elinizdeki para "ihtiyaç" adı altında rutinliğe harcanır. 
halbuki insan hayalleri için yaşardı hani? bok yesin bunu diyen. büyümek diye bir gerçek varken istediğin her şeyi ötelersin işte. zaten ufkunu kapamak için bir ton insan, bir o kadar da durum gönderilmiştir sana dolayısıyla savaşmak nafiledir bu nokta da. 
ah eski ben, yeniliyorsun gözüm haberin olsun.

Eylül 04, 2014

yokuş

behzat ç. izliyoruz bu aralar çokça. anakara özleminden hep biliyoruz da. en çok da kızılay'dan seymenler'e doğru çıkışı seviyorum, arıyorum. belediye otobüsleri dolusu insanları özlemedim de annemleri çok özlüyorum ben. bir de buralarda kar da yağmıyor; öğrencilerim bir haber yokuş aşağı poşetle kaymaktan. hatırlıyorum geçen sene bir öğrencim: 
-öğretmenim anakara çok büyükmüş, her yer de apartmanlar varmış, ama çok kar yağıyormuş, doğru mu?
diye sormuştu :) 
ardından bir başka bir öğrencim de:
- öğretmenim siz nerede top oynuyordunuz? yer var mı ki? 
diye merak etmişti.
bakalım bu sene nasıl depreştirecekler özlemimi? 

Eylül 02, 2014

toplantı

....
sonra;
bizde dedik ki gamze ile çocuklarla fotoğraflar çekeriz, gezeriz, sergi açarız cümleten.
düşündük, mutlu olduk. ege'nin çocuklarını mutlu da ederiz biz.

Ağustos 13, 2014

yumruk

yumruğumun büyüklüğü ile kalbimin büyüklüğü arasındaki doğru orantının canı cehenneme. zira ben büyüdükçe kalbim küçülüyor sanki, dikkatim dağılıyor, insanları dilediğimce sevemiyorum.

Temmuz 30, 2014

inanmak

seviyorum. uyurken bile çok seviyorum. bir gülümsemesi var sadece ben biliyorum. aşığım canımdan çok aşığım. düşlediğim her kasabayı ona hediye ediyorum, bir kere sarıl bir kere bir kere daha biz ömrümüzün en uzun yolculuğundayız zaten. yüreğim diyor bunu, inan bana hep.

Temmuz 20, 2014

dört

anakara var: iyi ki var. canım sıkkınken suçu ona atar, umudumu ona bağlarım hep...

bu aralar içimden konuşuyorum çoklukla; laf olsun diye yazmıyorum bunu, hakikaten konuşuyorum karşımda biri varmışçasına. hastalıklı bir hal mi bu? olması gereken mi? karar veremiyorum ama ölümüne konuşuyorum kendi içimle. küfürlü konuşmalar da oluyor ama hiç rahatsız etmiyor bu durum beni. ben yüksek sesli konuşulmasından, bağırılmasından, çok sık küfür edilmesinden rahatsız olurum herkese açık dünyamda. aynı ben aynı dışsal dünyamda birisiyle konuşurken küüt diye muhabbetin değiştirilmesine, ciddiye alınmamaya illet olurum. benim için karşımdakini dar ağacında sallandırma sebebidir bu çünkü ben iyi bir dinleyenimdir, karşımdakinin konusunu bölmem. kimseden bir şey de beklemem ama bu şekilde değerli hissettirlmeyi beklerim işte. takıntı belki de? 
-ama kendi içimde kendimi dinlemiyorum, konuyu bölüyorum, küfür de ediyorum.-
farkındayım kurduğum cümlelerden bir bok çıkmıyor şu anda. toparlayamıyorum. beynim çok hızlı çalışıyor ya da kalbim çok hızlı kırılıyor: 
bunun sebebi anakara olmalı. anakara'ya bok atıp rahatlamam gerek yoksa içimde iki sek kahve birbirine bıçak çekecek ve biri diğerini sırtından bıçaklayacak.
ailemle uyuşamadığım ve benim hayallerimi s.klemedikleri şehirdir anakara. korkularımın doğduğu ve bu yüzden en sevdiğim tarafından anlaşılmadığım, dostlar edindiğimi sandığım fakat onları yitirmiş olduğumu göremediğim yerdir anakara. ah anakara, hep birilerini beklediğim bozkırsın; arkadan bakakalmayı bana sen öğretmedin mi? öyle bir kanıksadım ki bunu çözümü beklemek de arıyorum, çenemi kapamak en doğrusu biliyorum işte. peki neden yapamıyorum?

değişmek...
ben de değişeceğim, daha da korkacağım olacaklardan. içim neden bu denli acıyor? ben birisine mutsuzluk veriyormuşum. mutsuz ediyormuşum. durduk yere nasıl mutsuzluk verilir ki? hep anlaşılmamaktan işte. kimse beni olduğum gibi kabul etmedi ki, ben neden kabul etmek zorundayım? benim yapmam gerek, ben ödün vermeliyim kendimden. çünkü ben muhalefetim ben huysuzum ben pisliğim. halbuki ufacık hayallerim var, bir gün bir şiirle uyanmak gibi. 
anakara, sen bir alışveriş merkezinin tam ortasından masada sandalyeyi fırlatıp seni bırakanın arkasından bakmayı da öğrettin bana. sonra onu kaybetmek korkusuyla ayağa kalkıp koştururken arkandan bir görevli o sandalyeyi düzeltti. arkama bakmak istemedim çok utandım çok. 
en çok kendimi sorguladım, sorgulayacağım. hak ettiğim budur belkide?
 en güvendiğine bile anlatmamalı insan içini. 
şimdi kendimle sohbet halindeyim. küfürleşiyoruz  falan ama ortak bir yer de buluştuk biz: beklentini en aza indir, hatta bekleme, hayal kur. ama kimseye anlatma. sus. elindekini mutluluk sebebi yap, bağrına bas. daha çok yaz. fazlasını isteme. 

dördüncü yılımız kutlu olsun sevgili'm.

bıçak

iyi kesen bıçak her derde iyi gelir: anlaşılmamaya bile.

Temmuz 16, 2014

bal şeker olsun!

inandırıyorlar bizleri elimizdeki yaşamların bizler için en doğru olduğuna. çaresizce (aslında emin değilim, belki de kolay olan budur, bir çaresizlik kuytusunda saklanmak ) kabulleniyoruz bizde. yoksa kim ister yoksul olmayı, kim ister sevdiklerinde uzağında yaşamayı, kim ister öldürülmeyi.. kumdan kale yapamadan, ıslık çalamadan çocukluklarını yitirenler var. daha küçücükken evlendirilen kızlar var yeryüzünde. sıçtığımın dünyasında acılar var büyük acılar hem de. yakın da, uzak da, öte de, beri de ayrımlar var. insanca yanımızı alanlar var. üzülmek için aynı olmaya gerek var mı? sevmek için aynı olmaya gerek var mı? bir gökyüzünün altında mutlu olamaz mıydık? bir türküyü kendimizce mırıldanamaz mıydık? beraber çay içemez miydik? 
hayallerimizi istediler, mal gibi verdik. ben diyeyim de hayalsiz bok gibi olacak dünya. bokun içinde boğula boğula öleceğiz. hepimize de afiyet olsun.

Temmuz 13, 2014

sessiz

kabuğuma çekilme vaktidir. usul usul insanları izlemenin tam zamanı. anlatmak çok yersiz ki benim hiç adetim değildi, insanlar bana anlatırdı ben de dinlerdim.  zaten beni bu yüzden severlerdi. kimseyi yargılamadan hayallerini örselemeden dinlerdim. ben olsam bende çok severdim bu sek kahveyi.. şimdi nedense bende konuşur oldum çünkü inandırıldım anlatınca da sevile bileceğime. halbuki biliyordum sevmezlerdi, peki neden inandım ki? ah güvenme duygusu, kırdın la hayalimi.
sessiz..

Temmuz 07, 2014

kork!

yazmayandan, okumayandan sadece konuşandan kork. içini dökme ona, uzak dur. dünyanın renklerini anlatma ona, anlamaz ki, alay eder. alay ettirmemeli bir insan kendiyle. kaçmalı ama alay ettirmemeli.
gitmeli..

Temmuz 03, 2014

bugüne

                                             "...
ey eşim ey sevişim ey bende yaşayan
ey bütün kitaplar ki bizi yazar kalır
..."
T.Uyar

bir kere üzgün bakıyorsun ya sadece bir kere işte o vakit içim alabora. sen üzülme, daralma bak ben varım, yanındayım, hep sarılırım. bakma benim hayıflanmalarıma, küçükken beri böyleymişim. hem görmüyor musun benim bütün hayallerim senle, senli. 

Haziran 10, 2014

boncuktan kuş

doğum günün kutlu olsun mutlu ol senelerce..
sevdiğim adam, hayalim benim, hep benle ol olur mu? her doğum günümüz, her günümüz, ömrümüz yan yana geçsin olur mu? iyi ki doğdun en güzel yanım, ruhum, sevincim...
umudumsun sen..


Mayıs 10, 2014

denizden de mavi

fotoğraf: benim değil, keşke benim olsaydı.

anlamıyorum insanları, hele ki denizi görünce heyecanlanmayanları. anakara'da deniz özlemi çekip, sokaklar boyu yürürken herhangi bir yokuşun en tepesinin ardında deniz varmışçasına hızlı adımlarla beşevlerden seymenler parkına varan ben, anlamıyorum işte olanı biteni. eylülden beri denizi olan memlekette yaşayan ben her sokakta başka bir kıyı görebiliyorum, bambaşka bir ülke gibi. bitmiyor heyecanım benim. sanırım ölümüm maviden olacak. hayalleri küçük olanları da anlamıyorum. ege'ye bakınca insan atlas okyanusunu düşlemiyorsa eğer; içmesin o cigarayı rakıya katık edip zira yazıktır, günahtır, heba edilendir o cigara. 
inanın sırt çantasının kerametine, kayığın büyüsüne, çocukların güzelliğine. ve çocuklarını öldüren bu ülkeye bir çare düşünün. ama n'olur hızlı hızlı bulun çareleri. 
şiirler okuyun; adamları, kadınları anlatan. aşkı bulup bulup yitirmiş şairleri anlayın. en çok da ülkesini seven insanlara yakılmış türküleri mırıldanın.
...
bir şey yapın, 
iyi değil bu aralar buralar.

Mayıs 01, 2014

sarılası anakara, sarmalanası dostlar

anakara'yı çok özledim.
beşevler'den tunalı'ya çıkmak için sabırsızlanıyorum, aylak yaşam'da oturup birer kadeh şarap içelim istiyorum dostlarımla. fil biti ile cigara tellendirmek sonra. yani anlayacağınız özlemler sessiz derinden.
ama en önce anneme, babama, kardeşime sarılmak sarılmak...

Nisan 26, 2014

çıldırmıcam*

kahvesi sek, yazması bol günler..
ingilizce ile cebelleşmece, çıldırmaca ve yine tez önerisi yazmaya çalışmaca...  

Nisan 06, 2014

biz

bir evimiz var bizim; mutfağımız, lambalarımız, kitaplığımız, balkonumuz...
bahar gelmiş, önümüz yaz. tüm ege bizim, şiirler sonra şarkılar hep bizim. güzel dostlar onlarla içilecek rakılar bizim. kurulacak hayaller bizim. 
öte yandan anakara özlemi de bizim.

Mart 10, 2014

hayatlar değişir...

gidilecek yollar değişir...

sevgiliyle yaşadığın günler değişir...

yolları beklerken, bir sıcak çay bardağının yanında bulursun bazen kendini bazen de bi kadeh şarap yanında...

şarkılar dinlerken
sıcacık ellerde bulursun kalbini...

gözleri özlerken, özlediklerin kalbinde erir gider...

şiirler okursun soğuk bi mart akşamında

sonra yazarsın bi köşeye

''...ben kederlerin vardığı yeri severim
bir çiçeğin vardığı yeri sevdiğim gibi

unutmam
gözlerine işlemişim bütün yaşadıklarımı
neye baksam hatırlarım artık
değişmez olanı bile, kan portakalını
görünce hatırlarım
bir silahın bir gövdeye usulca patlamasını
sigara dumanı kaçsa gözlerime hatırlarım

unutmam
çürümeyi taşıdığını domatesin
un ufak olmayı bir taş parçasının
ölse de geleceğini taşıyan insanı
unutmam, unutamam
her iki gün arasında
bir titreyiş olsa da yüreklerimiz..''


özlemler umutlara umutlar baharlara karışır...


K.

huzursuzluk

huzuru biz kurmuştuk, huzursuzlukları hep onlar. acısı bize dokunurken onlar hep güzel güzel uyuyorlar. ne memleketin ne de en sevdiklerimizin adaleti var. 
bize birbirimize güzel rüyalar dilemek düşer.

Ocak 18, 2014

yağmurummumum

buraya sevinçli şeyler yazasım var. ama toparlayamıyorum. sevinçli işte, bilin. şarkı da bulamadım. ama bulabilseydim bir şarkı o da sevinçli olurdu, bunu da bilin e mi?

Ocak 15, 2014

köfte ekmek

şu kötü insanlar var ya hani dünyanın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş, hah!  işte onlar. onlar köfte ekmeği biz kadar sevemezler. öte yandan bir demlik çayı da heba ederler. 
kaçın!

Ocak 08, 2014

koridor

"bir mavi otobüs gelirdi, seni alır giderdi, o mavi otobüs var ya seni alır giderdi."

sayabilecek kadar az kalmışken özlemeklerin tavan yaptığı vakitlerdeyim.  ruhumun, kalbimin en yorgun olduğu günler. geçmişi sorguladığım sonrasında kinlerimin ayyuka çıktığı zamanlar. evet, benim kinlerim var yani varmış. yediremediğim onca şey... lan hani öğütebilirdim ben kötü şeyleri. yalanmış arkadaş.
hem zaten memlekette bir karışık. yani nereden baksan ahmakça! 

düşünceleri cigara dumanıyla savuramamak. o zaman ne demeye içiyoruz bunu? şarap kadehinde kayık da yüzdüremiyorum. demek ki sarhoş da olamadım. yani nereden baksan tutarsızlık!
sonra bir ahmet kaya çalıyor, bir poyraz esiyor.

buradaki evimin koridoru yok. küçücük. yazlıkçılar için tasarlanmış diyorlar bu taraflardaki konutlar. anakara'ya da japonlar gidiyor, gerçi onlar ulustaki otellerde kalıyorlarmış. iyi cesaret ha. sonra ben gidiyorum anakara'ya. ama koridoru var her evin. en azından iki adımda bitmiyor. bir koridora ağıt mı yani içimden çıkmayanlar ya da japonların matematik başarısını kıskanmam mı?
sanmıyorum.

okuldan geliyorum. kimse yok evde. daralıyorum. hoş anakara' da evde birileri oluyordu hep, ben yine daralıyordum. zannımca problem bende. üstelik bu ara öz eleştirinin dibine vurdum gitti. buna rağmen dedi ki annem bir de kardeşim "hep sen haklısın, hiç dinlemezsin kimseyi sen." halbuki ben güzel dinlerim herkesi. hep bana anlattılar, beni hiç dinlemediler ki be! zaten hep onlar iki kişi ben tekim. hatta bazen babam da onlardan ben yine tekim. acaba diyorum evlatlık mıyım?
ah, biliyorum hep sarılamamaktan. yani depremler oluyor beynimde!

bir de ağlamak var bir yerlerde. ağlamamalı en sevdiğim, ağlamamalı. birbirimize dokunmadan ağlamamalı. ağlayıp da uyumak, uyuyor gibi olmak.. bak ailemsin benim, ailenim senin. insan rakıdan sarhoş olmalı, ağlamaktan değil. ağlama be en sevdiğim. 
yani bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen, kendimi bulacağım!


Ocak 07, 2014

sardalye

okul çıkışı koşaraktan 1 kilo balık almak, o balıklar pişerken marketten nevaleyi edinmek. her balık öncesi nevaleye tatlı bir şeyler sokuşturmak, yollardan yürürken yorgunluktan bir sağa bir sola sendelemek, sokak köpeklerinden ürkmek, çocukları sevmek...
evet, çok uzakta en azından anakara'dan 9 saat uzakta güzel insanlar varmış. oturup bir sofrada şarkılardan, insanları anlayamamaktan, geçmişten, anakara'yı özlemekten, düşlerden konuştuğum insanlar. ege'nin kuzeyinde tanışmam gereken, benim akdeniz iklimindeki şaşkınlığımı paylaşan insanlar. 
bir demlik çayı paylaşmak öyle kolay olmaz herkesle.
var olun.

Ocak 05, 2014

biraz rakı

yaa sek kahvem kaldın mı yine yalnız? 
şimdi ben yazsam yazsam; defterlerimi bitirsem, sayfaları doldursam geçer mi ki şu kocaman boşluk? bugün gökçün'ü çok özledim. bugün çocukluğumu çok özledim. sanırım evin anahtarını unutursam ne halt ederimi uzun uzun düşündüğüm ilk gün büyümüştüm. ailemle her kavga ettiğimde, kardeşimle anlaşamadığımda usul usul büyüyordum. sonra geride kalan olmaya başladım. önceleri bir otobüsün ardından bakardım, şimdi ise bir otomobilin. ağlamayayım diye alelacele sarıldığım her dakika büyüyordum. halbuki ben çapraz olmak suretiyle uzun uzun sarılmayı severdim. ve ben ağlamak istersem ağlardım.

hakikaten az kaldı değil mi? hem de hiç olmadığı kadar az?

Ocak 01, 2014

umutla.

bambaşka bir şehirde giriyorum yeni yıla. halbuki hep anakara'da olur sanırdım bir sonraki yıllar. bir yerden değişirmiş kader. artık sarılayım sana en sevdiğim. 

mutlu yıllar olsun.
umutla.