Kasım 24, 2014

inadıma tüküreyim. hep yenilmez derim ama hep yenerler inadımı. ah özlemek sen var oldukça ben hiç inat edemeyeceğim değil mi? 


Kasım 23, 2014

öğretmenler gününe

en en başta babam, annelerim ve canımdan çok sevdiğim kocam, kendi öğretmenlerim derken çocuklara güpgüzel bakabilen dostlarım, meslektaşlarım;
hayaller kurabiliyor, düşlerim rengarenk olabiliyorsa hepsi hayatıma girdiğiniz içindir.ve biliyor musunuz dünyaya büyükler gibi kötüce bakamıyorsam halen, bu çocuk kalbimi hiç kırmadığınızdandır. kişiliğimin her yanında varsınız, kahramanımsınız. bilmediğim coğrafyalara açılan limanımsınız.

kutlu olsun öğretmenler gününüz.

Kasım 21, 2014

eksilen bir şey olmasın.
olmasın!
"...
hiç unutmam akşama doğruydu yağmur yağdı
bütün balıklar denizin üstüne çıktı
hepimiz işimizi gücümüzü bıraktık
tam beş dakika dünyayı dinledik
..."
                                          İ.Berk


zaten yağmur da yağmadı eskisi gibi.

Kasım 20, 2014

yağmur'a umuş

makale okumak (tez yazmaya çalışan biriyim ya), ardından da öğrencilerin sınavlarını okumak için masanın başına oturduğum ve bunların hiç birini yapamadığım günlerin birisindeyiz yine. karanfilli çay içmek, bir şarkıdan ötekine geçmek varken diğerlerini yapmam anormal kaçardı zaten.
hem düşünüyorum da, şiir de okuyorum ara ara. güzel oluyor.
mesela bugün deniz çok dalgalı idi, dün gece de yağmur yağmış çok. ben gök gürültüsünü duyup kıçını devirip uyumaya devam ettim. çandarlı'ya hiç kar yağmayacak öte yandan. halbuki anakara'da kar yağmasını bekler idim pencereler boyunca. olsun anakara'da da balıklar yüzmüyordu. bu hafta çocuklar çektikleri fotoğrafları getirmişler okula. gülümseme sebebi. iyimser bir gül...
sonra sesim kısıldıydı, çıkaramadık valla. doktora gittim, sinirlendim. sesim çıkmıyor, duyamıyorsun işte kaltak karı, rapor almaya gitmişim sadece, amacım buymuş, öyle dedi. değişik. 
öğrencimin verdiği kitabı okuyorum halen, içinde kurt adamlar, vampirler var. düzene çaktırmadan küfrediyor kitap. inceden hoşuma gidiyor. acaba ermanım bunu algılıyor mu? algılıyordur bence. ege denizi kadar güzel bakıyor tosba :)
insanlar tanıyorum poyraz eserken bir yandan. bana yeni yeni türküler* keşfettiren var, onu çok seviyorum işte. güzel de rakı içiyor, candır.  zeytin toplamaya gittiğim de var, ona da hürmetler sunuyorum. ha bir de uzak durulmayı gerektirenler var, dediğim günaydına bile yazık diyorum akşamları. amaan bre!  sonra sevdiklerime bir çay koyuyorum. bir nevi günah çıkarma, kapiş?
çandarlı'ya kar yağmayacak, ben yağmuru umuyorum. 

*can

Kasım 16, 2014

pocahontas

ilkokulda öğretmenimiz sınıfa hep bir ağızdan "ankara'nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak" diye öğretiyordu. devam ediyorduk öğrendikçe "ankara'nın taştır yolu, her tarafı asker dolu". tekrar ediyor hep beraber bir şey yapmaktan da musmutlu oluyorduk. tuba vardı sınıfta, tuba'nın soy ismini dahi hatırlıyorum hatta "tuğba" değil benim adım "tuba" deyişini bile aklımda.  yalnız ilkokul kaçıncı sınıf o yok aklımda işte. öte yandan kızılay kolundaydım onu da biliyorum. mevzu bu değil tabi, tuba biz söylerken türküyü bir anda şöyle dedi " ankara'nın taştır yolu, her tarafı erkek dolu". 
erkek? hoop! nasıl yahu :) çocuktuk çok güldük, o utandı biz daha çok güldük, kadriye öğretmen gülmedi. kadriye öğretmen bize hep matematik sorusu çözdürürdü. hep üç boyutlu cisimlerin hacimlerini hesaplamaya kalkışırken zorlanırken hatırlarım kendimi. emrah vardı, bizden farklıydı, kadriye öğretmen ona mandalina soymayı öğretmişti sonra. biz neredeyse 60 kişiydik ilkokulda. sıralara üçerli otururduk. hiç tembellik etmezdim çocukken. çantam çok ağırdı. üstünde top oynayan ayıcık olan suluğum vardı. annem babam okuldan bizi almaya çok gelmezdi. kardeşimle buluşur giderdik. evin yolunu öğrenene kadar halam aldıydı beni okuldan. aşı olunca ağlamazdım, korkardım ama ağlamazdım. sonra şişkoydum, okula sağlık taraması için geldiklerinde boyumuzu ölçerlerken kilomuzu da tartmasınlar diye dua ederdim. biz eve gittiğimizde annem babam da kendi okullarında olurlardı. hafta sonları da kursları olurdu. teyzem bir de dayım hafta sonları bizle ilgilenirlerdi. top oynardık. bir keresinde sinemaya gittiydik. hem de pocahontas'a. metropol sinemasına gitmiştik, kocatepe'ye çıkmış, beğendik'ten cips bir de kola aldıydık.
annem babam biz küçükken çok kavga ederdi. biz de kardeşimle onların kapısını dinlerdik, ne zaman bitecek artık kavgaları diye birbirimize sorardık. sonraları bitti; çok yıllar sonraları. ben taraf oldum büyüdükçe. kardeşim olmadı. o içinden oldu taraf ama belli etmedi. o hep daha politikti. 
iki tekerlekli bisiklete binmeyi dayım öğretti, diş fırçalarken teyzem bekledi yanımda. içimde değişik bir vicdan yerleştirense annem oldu. babam hayatımızdan beş yıl ayrı kalmayı seçendi. kardeşim ailenin kural koyma merci. ben en çok özleyendim. küçükken bile her şeyi en çok ben özler her şeye en çok ben ağlardım. anneannemin arkadaşı idim, biz beraber hamama giderdik köyde. 
uzaklıkları yok edemediğimi fark ettiğimde kendimi geri çekmeyi de öğrendim. 
şimdi musmutlu bir sabahın gecesinde durduk yere anakara'lı bir türkü hatırladım. 

Kasım 10, 2014

gidelim mi?

balık tutmaya çıkıyorsun, tutamadığın balıklara kadeh kaldırıp rakı içiyorsun. çakır keyifken muhabbet etmek ne güzel, ne gerçek.  sonra bir yerlerde "ispanyol meyhanesi" çalıyor belki kimse fark etmiyor ama sen ümit yaşar oğuzcan'a da içiyorsun. derken çocukluğuna, özlediklerine, üzüldüklerine, dostlarına, gidenlere, gelmeyeceklere en sonunda da hep yanında olacaklara içiyorsun. bir yerlerde ahmet kaya çalmıyor da, kafanda  "kaçak ve anne" söylenirken tamam diyorsun, e hadi gidelim mi? gidelim be ne olacak? haftaya bir daha geliriz, umutsuzluktan daha çok ki umut.
gamze diyor ki iki gün sonrasında "olsun be iyi şeylere sebep oluyoruz, güzelleşmek iyidir."
iyidir tabi, aksini söylersem taş olurum.


Kasım 09, 2014

sabah uyandığında baş ucunda sevgilinin el yazısını buluyorsan hayat çok güzel ki.

Kasım 06, 2014

Kasım 05, 2014

*sokağın tavanı kadar

-anneni mi çok seviyorsun, babanı mı? 
-ikisini de.
-ne kadar çok seviyorsun?
-dünyalardan çok..

çocukken insanın birden çok dünyasının olması ne iyi değil mi? akşam ezanı okunup eve gitme vakti gelince dünyanın birinde, diğerine gitme şansın var. büyüyünce tüm dünya bir taneye indiği gibi yüz ölçümü yaşadığın yer kadar küçülüyor. çoğu kez kafanı kaldırıp odandaki dünya haritasına bakmayı bile düşünemiyorsun. halbuki çocukken anne-babayı kırmamak adına  bir dünya bile yaratmışız, öyle ki sevgilerin hem çok hem de eşit olduğu bir gezegen orası.
şimdilerde kafan attığında küfür etmekle etmemek arasında gidip gelirken, her iç bunaltısını yutmak zorundasın. ve dünyan orası. özütüyoruz. kafa karışıklığı konusunda fotosentez daimi arkadaş.
karbondioksitin taaa, bize bir şey olmasın la.

"e, bir sıkıntı var içimde *sokağın tavanı kadar."

Kasım 03, 2014

cumartesi

oh ne güzel sarhoş oldum ben cumartesi. su bardağı ile içince şarabı kaç kez doldurup boşalttığını bilmemek ne güzel. ayrıca başımın döndüğünü belli etmemeye çalışmak da ciddi emek. turuncu çakmak, bir paket camel bu kez kadehte şarap. 
selamlaar olsuun.

Kasım 01, 2014