Temmuz 29, 2012

bir işim olaydı. sadece kitap okuduğum. ve okuduğum kitapları konuştuğum.

Temmuz 27, 2012

küs

almadın beni denizi olan memleket. ya da bırakmıyor beni anakara. 
bilmiyorum. kızgınım.
dünya, 
bugün bana adaletini bir kez daha sorgulattın ya, senin de alacağın olsun.

bir şeyi çok istememek gerekir diyorlar, haklılarmış, gün geçtikçe çoğunluğa uyum sağlıyorum. çocuk yanlarını kaybetmiş çoğunluğa hem de. bir gün kendimden özür dilemek zorunda kalacağım diye korkuyorum, hayal kurmaktan vazgeçtiğim için. sanırım kendime de küsmüş olacağım o vakit. hiç barışmamacasına.

kırgınım, sinirliyim.  
nokta
.
.

Temmuz 23, 2012

denizi olan memleket

tam da şu dakikalarda çanakkale'de, iskele de bir pastane de oturmuşum. oh, deniz nasıl da güzel. biz bozkır müptelası insanların hepsine mi iyi gelir deniz bilmem ama bana çok iyi geliyor. feribotlar geçiyor, ben de bir bayram havası. rüzgar esiyor, ben de bir şarkı söyleme isteği. öte yandan çanakkale'nin öğretmenevi de pek güzel. bahçesi falan pek şirin. öğretmenevinin olduğu caddeden aşağı salınca kendinizi denize çıkıyor sokaklar. henüz gezemedim. geniş geniş gezme fırsatım da olmayacak sanırım bugün. ama belki bir daha gelirim, yakın vakitte, belli mi olur? 
denizi olan memleketten selam olsun bugün :)

Temmuz 21, 2012

ikinci 21.07'e

ah ne güzel bir yıldı sevgili'm. sarılarak, gülerek, birbirimizi izleyerek, dövüşerek, barışarak, ağlayarak, umut ederek, düşleyerek... ikinci yılımız bitti, bak. evet, yine yan yana kutlayamadık, olsun. biz cümlelerin gücüne, ışığına hep inanırız ki senle. girerken üçüncü yılımıza bir ömür sarılarak uyumayı dileyelim. ve sarılarak uyanmayı.

"gece bitkilerinden korkuyorum,
hayır, geceleri bitkilerden!
gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
bana açtığın her telefon.

iki kalp arasında en kısa yol:
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.

an ki fıskiyesi sonsuzluğun
keşke yalnız bunun için sevseydim seni."
                                  C.S.


geçen sene demiştik ya: "ayrı geçen bu yıllar beraber bir ömrün habercisi" diye. tam da öyle işte:
az kaldı. çok az.


Temmuz 18, 2012

huu tez!

huu.
-parti var dediler. geldik. gidiyoruz.-
fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.

başladık bakalım yapılan çalışma planına uymayaraktan (gecikmeli oldu, sıcaklardandır) tezim için kafa patlatmaya. eylül gelirken ben yollar kat edeyim: bana kolaylıklar dileyin a dostlar, rast gitsin olabildiğince çok şey hatta her şey.


Temmuz 16, 2012

ayspnr'a ve orta kararım'a

bilmiyorum daha evvelce bahsettim mi lakin bir hayalim var benim. yani bir çok hayalim var tabi de, bu da onlardan bir tanesi işte. uzun solukta olacağını düşündüğüm, yürekten dilediğim bir hayal kendileri. sanırım usuldan gerçekleşiyor başka bir suretle ve bir o kadar da samimi.

bilmediğim coğrafyalarda, alışkın olmadığım iklimlerde, muhabbete yoldaşlık edecek ezgilerle tanımadığım arkadaşlarımla dost olabilmekti sözünü ettiğim hayalim. kimi arkadaşım sessiz bir yıldız hediye edecekti bana kimisi bir gülümseme kimisi de bir hikaye, belki sevdiği adamı anlatacaktı uzun uzun bana. belki de bir cigara yakacaktı onu o kumsalda bırakan kadın için bir adam. olur ya bir anneye rast gelecektim herhangi bir ülkenin herhangi bir başkentinde, belki de bir balıkçıya. hepsiyle oturup konuşacaktım. konuşacaktık. hem bir cigara da ben yakarım. kimisiyle kahve içerdik en sekinden kimisiyle de şarap en gül renginden. 
sadece iki sırt çantası yeterli... tüm bunlar için..
biliyorsunuz ya.

gidemedik henüz bambaşka ülkelere ne peru'ya, ne de irlanda'ya. 
olsun. hem olacak da bir gün zaten. yeter ki "yüzünü dökmesin küçük kız"..

dedim ya hani, bir başka suretle ve samimi diye..oluyor bir hayalim usuldan diye.. dedim ya az evvel.
bana güzel hissettiren iki dost'a itaaf olur bu yazı:
orta kararım'a ve aysnpnr'a,
dilerseniz teşekkür deyin dilerseniz bir cigara, bir şarap, bir kahve, bir ezgi, bir türkü, bir yıldız...

salı günüydü.bir düşüneyim. evet bir haftadan bir gün azca oldu.
oturduk.
bir cigarasını heba edeyim diyordum orta kararım'ın lakin başım o kadar çok ağrıyordu ki, çaktırmadım baş ağrımı[öyle umuyorum yani :)] öylesine güzel anlatıyordu ki, özlediği anakara'yı, çınar ağaçlarını, bakanlıktan kuğuluya çıkan yolu, ömrün'ü, dünü, başa çıktığı kızgınlıklarını.. ben uykusuzluktan, ödev yapmaktan arta kalan baş ağrımla bölemezdim seni, cigarandan almamamın sebebi bu idi bilesin orta kararım :)
çok güzeldi, oturup senden, benden, anakara'dan konuşmak. dinlemek. tanıdığım seni zamanlar sonra tekrar görmek. biliyorsun artık, çok sevdiğin anakara'da yalnız bırakmaz seni bu sek kahve. demişsin ya hani " derin sevgiler" diye, bir sezen aksu şarkısı olur uğrar baş ucuna benden de sevgiler.


biraz önceki salı gününden bir gün önce. bir hafta oldu. 
yeditepeli şehirden, bir hediye aldım: 

fotoğraf: aysnpnr

yüzümde birden çok gülümseme. görmesini isterdim, ama hissetti biliyorum. 
sağol.
belki senin şehrinde belki de benim anakaram'da öyle bir muhabbet edeceğiz ki senle; bir yerlerden bakarak olursa eğer dev gibi şair cemal süreya, bir selam çakacak bize ve masadaki "sevda sözleri"ne.
boğaz'a, martılara iyi bak. sık sık deniz kokusu yolla olur mu anakara'ya, arkadaşına? ben de saklı mis gibi bir çayın var hep bilesin güzel aysnpnr.

haberiniz var mıydı, bir hayalimdeki en  güzel destekçiler olduğunuzun?

Temmuz 15, 2012

gitme! k

bir gün ikimizin bir valizi olacak sırt çantalarımız dışında. ve o gün ben aşti'den gözlerim dolu dolu o'nu uğurlamıyor olacağım.
artık kavuşmak vakti gelmedi mi, bu ayrılıklar niye?
ah,
"...
 al bu dertten yüreğimi,
 yağmurlara ser."
http://fizy.com/#s/1279bi 

Temmuz 11, 2012

unutma!



"Ne yaparsanız yapın, ama Srebrenica 'yı unutmayın.Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır."
Aliya İzzetbegoviç

Temmuz 06, 2012

6

"mesafeler diyorum, olmamalılar."
                                        Ö.A.

Temmuz 04, 2012

öte yandan

az okuyorum, az yazıyorum bu aralar.
hoşnut değilim.
halbuki birikti cümleler. 
gittiğim gördüğüm yerler, sohbet ettiğim dostlar, içtiğim şaraplar, birkaç fırt çekmek için aldığım cigara paketlerim oldu. bir sürü kötü fotoğraf çektim, kimisi eksik pozlanmış kimisinin net alan derinliği adam akıllı olmamış. 2-3 tane iyi fotoğrafım hatırına çok okumalıyım, mis gibi çay kokusu için daha çok yazmalıyım.



bu arada insan sevdiği, mutlu olabileceği işi yapmalı ömrünce, yapın olur mu?

çarpık formülün zaferi

bugün kahvaltıda babamla hararetli bir şekilde konuşuyoruz... 
...
çoğu kez yaparız bunu. dünyaya farklı kıyılardan bakan baba-kız olduk son yıllarda. aslında sırf babam için geçerli değil bu durum, annem ve kardeşim için de geçerli. ilginçtir bu durumu bir öğretmenim şöyle özetledi: 
   -aynı formülün oluşturduğu çarpık bir formül olmuşsun. nasıl olmuş ben de anlamadım ama ailen gibi düşünmediğin çok açık.

bir çoğumuz için geçerlidir bu durum tahminimce. çatışır dururuz ev halkıyla. anlatamayız da kendimizi. ya da anlarlar da anlamamazlıktan gelirler. genelde duyguları, kurallardan daha tehlikeli bulurlar. halbuki ben duyguları hep en tepeye koymuşumdur iyilik, güzellik açısından. ve en güvenli limanlardır duygular.
-----

neyse, bugün babamla yine anlaşamaz, çatışırken aklıma gelen anım beni sinsice güldürdü. çünkü bu babama karşı kazandığım ilk zaferdi:
babam da annem de matematik öğretmeni. ikisi de iyi öğretmendir. babam-annem diye demiyorum. iyi yaparlar işlerini keratalar:) babam ortaokulda dersime girdi, annemde evde babamdan anlayamadıklarımı çalıştırdı. ama ben bu yüzden matematik öğretmeni olmadım. ben olmamam gerekeni anlayamadım. bu kısım öz eleştiri devamında ise pişmanlıklarımı dile getirebilir, tehlikelidir. bir an susup, zaferime dönüyorum. 

dedim ya babam ortaokulda matematik öğretmenimdi, arkadaşlarımında öyle. hatta 2 yıl sonra kardeşiminde öğretmeni oldu. ben ve kardeşim okulda babamıza ne diyeceğimizi bilemedik :) baba? öğretmenim? en iyisi parmak kaldırmaktı sadece. zordu. ama güzeldi. bir de şöyle bir durum var ki, sınıf ahalisi babamın yazılılarda bize soruları verdiğini düşünebilir. bu yüzden tüm derslerimiz iyi olmalıydı. öte yandan babam yazılı sorularını evde hazırlamamalı, biz görmemeliydik. nitekim hep öğretmenler odasında hazırlarmış, annem demişti. biz derslerimizde iyi olduk, babam da soruları eve hiç getirmedi, böyle bitirdik ortaokulu.

babam okulda öğretmendi bense öğrenci. eee öğrenciliğin gerektirdiği gibi davranmak gerekirdi. kopya çekmezdim matematik dersinde. ama çok sağlam kopya verirdim. kafam çalışırdı matematiğe, soruları erkenden çözerdim yazılıda, bir tane de boş kağıt alırdım tekrar çözüp kontrol edeyim diye, ona tekrar çözüp arka sıralara doğru yollardım. 2 yazılı da böyle yaptım. diğerlerinde ufak tefek kopyalar verdim. okulda huzursuz olmazdım da, eve gelince babama bakınca azıcık utanırdım:)
lise biterken, babama bunu itiraf etmiştim. biraz bozuldu. yok canım dedi, yapmamışındır. yaptım dedim, yüzümde pis bir sırıtma. yakıştıramadım dedi. azıcık üzüldüm. geçti. 

zafer dediğimse bu:) zaten başka da bir zaferim olmadı :)
benim kendimi anlatabilmem, bir şekilde isyan çıkarabilmem tee ortaokul da kalmış. şimdi 25 yaşımda, gözlerim çabuk doluyor derdimi anlatırken, tartışırken gardım düşüyor. büyümek gibi değilde, kendi içime çekilmek gibi bir şey bu. cesaretin azalması, yorulup yorulup da sessizce uyuya kalmak gibi.



Temmuz 03, 2012

yeni

yavaş yavaş kopuyoruz başka hayatlardan. kendi derdimize düştükçe, kendi dertlerine düştükçe ahbaplar yıllar belki de yollar sonra oturulacak bir mekanda yarım saatte özetleyecek duruma geleceğiz yaşantılarımızı birbirimize. 
böyle olmak zorunda değil, böyle de olmamalı zaten.
ama ne olması gerektiği gibi ki? 

kafam karışık. içim de hiç dingin değil.