Aralık 28, 2013

dün mü bugün?

özlediğim çok şeye kavuşmak üzere geri saydığım bu günler, kazandığım güzel insanlar, yapamadığım yemekler, çektiğim fotoğraflar...
ben dün anakara'da idim. 
otobüs sabahın 6'sında aşti'de oldu. bilet satmak için peşimden koşturan insanlar, bir köşede uyuyanlar, metroya binmek için otobüs kartı alanlar, yol soranlar en çok da sabah ayazını yiyenler hep aşti'de toplanmıştık. benim tunalı'da işim vardı ama tee saat  9.30'da idi. biraz havanın aydınlamasını bekledim aşti'de, sonra bindim metro'ya bahçelievler durağında indim. beremi, eldivenlerimi ve atkımı kuşandıktan sonra başladım yürümeye. sokaklar boş. gazi hastanesinin önünden geçen 417, karşıya geçen bir adam ve bir de ben. düşündüm sonra siz eğer 8'deki işlerinize hep birden 7'li saatlerde evden çıkıp ulaşmaya çalışırsanız tabi sıkışır bu trafik diye. beynim donmuştu sanırım, len dedim haksızlık etme anakara'lıya bu melih başgan bu ara nerede yahu :) 
beşevler, tandoğan şeklinde kutsal topraklardan geçtim. hedef kuğulu park, bu arada kızılay'da bir çay molası vermeyi de tasarladım burnum soğuktan kızarırken. yalnız hakikaten anakara'da aşık olmak zordu. mebus evlerinin olduğu ara sokaklarda öpüşmek için her defasında kaç tur attığımızı tahayyül edemezsiniz. hep aşktan, hep anakara'dan, hep tarçından, hep ıhlamurdan. 
dalmadım ara sokaklara, anıttepe tarafından çıkmak istemedim kızılay'a. demirtepe üzerinden geçiverdim arabaları, kalabalıklaşan ana caddeyi. simit özlemi çektiğim doğrudur, aldım bir tane, kumrular sokağın aradan güvenpark'a çıkarken kemirdim simidimi. ben anakara'yı çok özlüyorum. halbuki bıktığım zamanlar ne de çoktu bu şehirden. 
güvenpark, otobüs durakları, ykm, bekleşenler. kendimi attım karanfil'e. biliyorum yarım saati var, birazdan sistem mağduru öğrenciler de gelecek buralara. çoğu ana avrat giydirecek alayına sınavların. bir de ben sağlamından sövdüm, sonra konur'da bir kafe'de içtim çayımı. şerefine dedim anakara, şerefine çocukluğum, yetişkinliğim..
elim, burnum, ayağım ısındıktan sonra yine kuşandım zırhlarımı, taktım sırt çantamı olgunlar sokağın aradan yukarıya doğru meylettim. sonra meclisin karşına çıktım. ana caddeden kuğulu'ya hızlı hızlı yürüdüm. kaldırımdaki insanları solladım. kitlenen trafiğe baktım. bir kar yağsaydı ne vardı, çekerdim içime götürürdüm ege'ye. nihayet kuğulu, iki tane bank dışında hepsi boştu. önce bir kaç fotoğraf çektim, kuğulara selam çaktım. sonra oturdum bankın birine ben gibi anakara'yı özleyen arkadaşıma buz tutmuş kuğulu'nun fotoğrafını yolladım. seymenler'e çıkmak istedim fakat zamanım daralmıştı iyice. dedim borcum olsun.
işler güçler hallolduktan sonra çağrı geldi tunalı'ya. çok da acıkmıştık. indik kızılay'a bir aylak yaşam yaptık, oh mis cigaramız, çayımız, muhabbetimiz herkesten her şeyden konuştuk. eee gidenler, kalanlar, hayaller, olanlar, olmayanlar, kasabalar, şarkılar üzerine konuşmak üzere tee ortaokulda sözleşmiştik biz. 
çandarlı'da kırtasiye gezmeyi özlüyorum ben bir de. bunun da acısını çıkardık tabi. öğrencime bir de dostlarıma hediyeler aldım. çok da güzel oldu bence :) kendime de aldım.
ayşegülümü göremedim ama.
bu arada eve gitmedim tee akşama kadar çünkü ev ahalisi yoktu. çok da özlemiştim halbuki neyse onlar yarın gelecekler çandarlı'ya. akşam kardeşim aldı beni ankamall'ın oradan ancak eve gittik; tarhana çorbası ısıttı bana sonra birer de kinder yumurta patlattık. bana içinden somurtkan şirin çıktı. ardından odama bakındım şöyle bir, çantamı tekrar hazırladım. 
sonra aşti'ye tekrar dönüş. kardeşime sarıldım. otobüse bindim. hayal kurdum. uyudum. uyandım. rüyada gördüm. sonra geldim yine:
denizin kıyısındayım, kayıkları izliyorum.

Aralık 23, 2013

felaket

şiir yazmayaydınız siz, tüm cigaralar araya gidecekti. 
sonra 
şarkılar heba olacak, çaylar anlamsız kalacaktı.

Aralık 21, 2013

resmen sevgili

fotoğraflar: kahvenin seki makbuldür
konuşamadık benden. 
biz "resmen sevgili" olduk. 30 kasım'da, anakara'da, delice zeytin çalarken, kurtuluş parkında. 
bitmedi yollar henüz, halen başka şehirlerdeyiz, halen sarılıp uyuyamıyoruz.
ama
az kaldı.
sevdiğim adamın soy adını da alıp geldim bu kez çandarlı'ya sonrasında el ele geleceğiz şu geminin kıyısına. biliyordum bir gün bir geminin peşinden gideceğimizi.onu ilk gördüğümde anlamıştım işte; bir ömrün ona okuyacağım şiirlere yetmeyeceğini. 
az kaldı.
42 ay geçti ayrı ayrı. lakin şaraba, sigaraya abanmadan geçmeyecek gibi kalan bir küsür ay.
az kaldı...

Aralık 18, 2013

çekiliş

dün çocuklarla yılbaşı çekilişi yapacaktık. kağıtları hazırlamak üzereydim, çocukların isimlerini yazıp çekilişe başlayacaktık. o kadar uyardım ki onları sessiz olun, bakın sesim de kısıldı, konuşamıyorum diye. dinlemediler. ha bu arada 5. sınıfta sözünü ettiğim çocuklar. kızdım. çok kızdım. yapmıyorum dedim çekiliş. üzüldüler. aslında üzüldüklerine üzüldüm. ama iyi niyeti çar çur etmemeyi ben o yaşlardan daha evvel öğrenmiştim. sonra anlattım 20'sinin de gözünün içine tek tek bakarak anlattım aynı zamanda onların ablaları olduğumu. anlatabilirsiniz dedim bir sorununuz varsa. gözlerini kaçırdılar. halbuki bilseler gözleri hepsinin aryı ayrı güzel bakıyor. sanırım anlamadılar beni dedim içimden; zil çalsın, bitsin bugün, gideyim dedim.
zil çaldı.
ders defterini kontrol ederken umut geldi yanıma. ağlamaklı, sesi titriyor. öğretmenim dedi geçen sene annem bana sormuştu buralardan taşınırsak üzülür müsün, arkadaşlarını özler misin diye. özlerim demiştim. ama keşke taşınalım deseydim dedi. özlemezdim belki. onlar böyle sizi üzünce ben derslerimde başarısız oluyorum. güzel şeyler yapmamıza engel oluyorlar onlar dedi. 
ellerini tuttum bende onun; eldiven vardı onda, benim ellerimin ne kadar soğuk olduğunu anlayamadı iyi ki. özleyeceksin tabi dedim, hem ben de olsam ben de öyle derdim anneme; taşınmayalım. ben de çok özlüyorum arkadaşlarımı dedim. 
bilmiyorum ki ne düşündü benim hakkımda. ama umut'un kalbine 4 tane daha çandarlı sığar, onu biliyorum. ben o yılbaşı çekilişini yapayım, yapayım ki umut'un içi biraz rahatlasın.

Aralık 15, 2013

ada

güzel insanlar biriktiriyorum. şarabı seviyorum çok hem de. sanki her defasında onların şerefine içiyorum gibi. mesela boğazım çok ağrıyor diye koşarak çorba getiren bir arkadaşa, kestanenin yanında çay yapan güzel insanlara, ailecek film izlerken beni de yanlarına katanlara, ayvayı tek tek dilimleyip tuzlu limonlu sunanlara bir de beş derslikli okulun peşinden sokaklar keşfettirene içilmez de neye içilir?

öksürük

anakara'nın ayazında hasta olmayan ben burada göğsüm çıkarcasına öksürerek geziyorum. e olacak o kadar kayıkları, iyotu her kış pencerelerde uykusuz beklediğim "kar"a tercih ettim. ama dinlediğim şarkılar hiç değişmedi. özlemek hiç bitmedi. 

Aralık 13, 2013

çıbık

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür
matematik.
ruhsuz. biliyorum.
ama çocuk sen güzelsin. aylardır bana boşa konuştuğumu göstermiş olmana rağmen güzelsin. 
"çıbık"lar hayallerini korusun senin çocuk. 

Kasım 20, 2013

ah

kavgaların üstüne yağmur yağsa toprak yine güzel kokar ki. bunca hayalin üzerine zaman çökmüşken en çok çay içmeyi özlüyorum karşılıklı; oradan buradan konuşurken göz göze gelip gülümsemeyi...ah.. özlemek.

Kasım 17, 2013

yılmaz

bölünebilme kurallarının canı cehenneme, hayal kurun çocuklar!
bir de beni öğretmenler odasında yalnız bırakmayın; alın yanınıza anlatın, yüzünüz ege'ye bakarken büyümek nasıl bir şey hiç durmadan anlatın. zira güzel olan sizsiniz. ha bir de sevdiği kıza mektup yazıp onun için her teneffüs saçını suyla yana yatıran "yılmaz" canımsın. aşk 6. sınıfta da çok güzel değil mi yılmazım? o dalgın dalgın bakan gözlerinden öperim seni.

Kasım 12, 2013

28

"...bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik..."
C.Süreya

Kasım 06, 2013

iğneada

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.
geçen sene eylül'dü be ya.
sevgili, trakya'ya atandıydı: tee kırklareli/ iğneada'ya. karadeniz'e kıyısı olan, benden ziyade bulgaristan'a yakın bir kasaba kendileri. kendi halinde bir yer. koca bir yıl gidipte görememiştim oraları, demek gitmek bu yıl kpss tercihlerimden önceymiş. benim çandarlı'ya atanmama sebep olacakmış iğneada. yıl içerisinde sevgili'nin yolladığı fotoğraflarla hep nasıl bir yer olduğunu anlamaya çalıştım, kafamda kurguladım. en çok sahilini, gökyüzüsünü ve karadeniz'in dalgalarının insanları nasıl etkileyebileceğini düşündüm. tabi sevgili bilmez ama üzerinden çıkarımlar da bulundum. mesela karadeniz onu daha tez canlı yapmıştı, özlemlere dayanıklılığını azaltmıştı sanki. inceden bir trakya şivesi kapmıştı; "benim kızanları sınav yapacam be ya" diyordu ara ara :) 

nitekim gittim, gördüm. onca virajlı yoldan sonra ulaştık iğneada'ya. biz gece varmıştık, çok heyecanlanmış bir yandan ürkmüştüm. sağda solda ağaçlar var, bilirsiniz ya ormanlık yollar böyle ayrı bir karanlıktır. sevgilim buralarda bir başına bir yıl ne yaptı demiştim. nasıl alıştı. küçücük bir yer burası. e sürekli otobüs yok, en yakın ilçeye gitmek çokta kolay değil hani. ah sevgili dedim içimden biz ne kadar da ayrı kaldık.  ah..

sabah oldu. günün ilk ışıkları iyidir. aslında sevdiğinle aynı şehirdeysen sarılıp uyuduğun saatler hep iyidir. en doğrusu şu belkide sevdiğinle aynı şehirdeysen tüm şehirler sarılmak içindir. bozkırda kayıklar yüzdürmemiş miydik biz?

sevgili, her şeyi planlamış. ayrı geçen bir yılın acısını çıkarırcasına bana diyordu ki:
"ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım"
T. Uyar

longoz ormanları var orada. gidin görün olur mu? ama muhakkak gidin. bulutlara bakın benim gibi, bizim gibi. okyanusların hayalini kurun. el ele gidin tüm yollara. her ağacın altında öpüşebilme ihtimalinize gülümseyin. arabayla ormanın içinden ilerlerken kapıyı açın, ayaklarınızı aşağı sarkıtın. mutlu olun işte, çok mutlu olun.

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.
limanköy var az ileride iğneada'dan orada bir kütüphane var. gezmemize izin verdiler içeriyi. küçük bir kütüphane. içinde kocaman bir zürafa var idi. çocuklarla pet şişelerden yapmışlar.eminim mutlu olmuşlardır ufaklıklar. ha bir de ayşe ile ali vardı panoda:

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.
 hoşuma gitti, meraklandım. ayşe ile ali mi yaptı bunu dedim görevliye. evet dedi. hatta onlar büyüdüler. şimdi iş güç sahibi oldular dedi. 
acaba hayallerini elde etti mi ayşe ile ali? mutlular mı? hangi şehirdeler?dünlerini özlemle mi anarlar? 
sormadım.
bilir miydi görevli?
soramadım ben işte..



ertesi günler civar yerleri gezmeler devam etti. az çok bilirsiniz beni gemilere hele de kayıklara sevgim sonsuzdur. hep bozkırda büyümüş olmama verdim bunu. salaş balıkçı lokantaları, anason kokusu yanında da bir güzel deniz havası. belki de şiirleri en çok buralara yakıştırdım. ama biliyorum ki bunlar amerika'nın oyunu değildi :)

rakı içmedik lakin balık yedik yanında salata oh mis. giderseniz eğer iğneada'ya bir de rakı için, sonra deyin ki
şerefine sek kahve. 

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.
buradan denize baktık. balıkçı gemisi gelir mi diye gözledim. ama yine kaçırdık geliş saatlerini. akşam çıkıyorlarmış balığa, sabaha karşı kısmetlerini getiriyorlarmış. 
işçi, her yerde ailesinden ayrı kalandı. geceleri karısıyla uyuyamayan, çocuklarını özleyendi. işçi, evrenin kahrını kalbinde gizleyendi. 
dünyanın bir ucunda maden ocağında güneşi bekleyen, bir diğer yerde balıkçı gemisinde geceleri ekmeğini kazanan başka bir yerdeyse tarlada ellerini kanatan kocaman yürekli insanlar. 
selam olsun.
fotoğraflara sığmazsınız, karadeniz dost olsun size. 
rastgele!

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.

yine günlerden bir gün kıyıköy'e gittik. orada iğneada gibi küçük bir sahil kasabası. çadır kampları var. bir gün dedim geliriz değil mi tekrar buraya, sevgili? gelelim olur mu? bizim de olsun bir çadırımız, bisikletimiz. nargilemizi de alırız yanımıza, akşamları nargile yaparım bize. ama sen körüklersin, keyif insanıyım ben bilirsin. hem severiz biz nane- üzüm nargileyi. akşam üstleri uçurtma da uçurur muyuz?

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.
bir dize gelse hemen oracıkta aklıma cemal süreya'dan sanki hiç bitmeyecek kayığın sonsuzluğu, ağaçların hoşluğu, kalbimin sarhoşluğu. çok değişik, içimden geçen anakara'ya dair bir şeyler:

"ankara ankara
ey iyi kalpli üvey ana"
C.S.


fotoğraf: kahvenin seki makbuldür.
gitme vakti yaklaşıyor. gidilecek anakara'ya, sevgiliden ayrılacak sek kahve. içim buruk, hiç alışamadım ben ayrılıklara. kim alışmış ki diye sorsanıza! bu sefer daha bir değişik, ben de bambaşka bir şehirde olacağım   2-3 güne, nerede öğretmenlik yapacağım belli olacak. bu demek ki artık sevgili'yi anakara'da beklemeyeceğim. artık ailemi de özleyeceğim. 

bilemezdik çandarlı'da olacağımı. benim ege'de bir sahil kasabasında öğretmen olacağımı bilemezdik. bir gün bizi boğazın kavuşturacağını bilemezdik. az kaldı. elimize yüzümüze bozkır bulaşmıştı ama ruhumuz denizlere bakıyordu.
çandarlı'da küçücük evimde, başımın döndüren bir kadeh rakı anakara'da 2010 temmuz'a şerefe diyor. 


geç kalmış bir yazıydı çünkü eylül' de yine suyun akışı değişmişti.
selam ola.

Kasım 02, 2013

parmak hesabı

halen 2x4 'ün 16 olduğunu iddia ediyorsun. halbuki parmaklarımızla saymamış mıydık?

şarkı: nilüfer

Kasım 01, 2013

kuğulu park'a

yaklaşık 14 saat uyudum. uyurken uyandım, uyudum sonra bir rüyamsı daha görüp uyandım. okula gittim. çocuklarla mutlu iken yine mutsuz oldum. sanırım buralarda yalnızım. eve geldim, konuşmak istediklerim yüreğimde kalıvermiş idi. yazı yazmak hep iyiydi. bir inat uğruna en kalabalık olduğum şeyden vazgeçecek değildim. kurs planı hazırladım. fotoğraf baktım. evi düzeltmedim. dolabımdaki rakıya baktım. ama mandalina yedim. daha evvelinde yeşil çay içtim. bu demekti ki çay beni sarhoş edebilirdi ama etmedi. ben nasıl dertleşeceğim? denize bağırınca özlemlerimi kayıklar beni avutmuyor. kuğulu parkta olmalıydık belki dün. sonra yine gelirdim buraya.

Ekim 30, 2013

"..."

"deniz kelimesi nerde
denizin kendisi nerde
ah, insanları yorulmadan
sokakları yorulan
bu küçük şehirde
bir kelimedir deniz
pencereye ve masaya
masanın üzerindeki sürahiye benzeyen
alelade bir kelime
ve işte buna alışmadım gitti"
 M.T. Uslu

Ekim 23, 2013

yağmura çay

denize yağmur yağınca yağınca öyle güzel oluyormuş ki. çay içelim mi?

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür

Eylül 24, 2013

hedef

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür

bir olta alacağım sanırım. bir de bisiklet var en çok istediğim. fotoğraf makinemi bisikletimin arkasına atıp okul çıkışlarında termosum ve kitaplarımla arkadaşlık edeceğimi de sonra anlatacağım.

Eylül 22, 2013

çok matematik

geçen sene kpss kursundaki rehberlik dersi hocamız derdi ki "unutmayınız! sizler zaten öğretmensiniz yani meslektaşlarımsınız. sadece siz seçtiğiniz kurumla ilgili seçim sürecine takıldınız." 

ben sadece seçtiğim kurumla ilgili seçim sürecini sorunsuz atlatabilen bir öğretmenim. diğer arkadaşlarımdan farkım budur. zira biliyorum ki, bu mesleği yapmak için heyecanla bekleyen, sabırla çalışan ve uykusuz onca gün geçiren bir sürü güzel arkadaşım var. bu ülke de doğmanın şanssızlığıdır sürekli yarışmak. halbuki, çocuk olabilmeyi hak eden güzel çocuklardık.

evet, öğretmen oldum. hem de tam bir hafta oldu ben öğretmen olalı. 
hayır yeni mezun değilim. 2010 yılında mezun oldum. o zamanlar bambaşka hayallerim vardı, denemedim kpss'yi, çalışmadım. istemedim hiç küçücük çocukların hayallerinin sınavlara bağlı olduğunu bile bile onlara yalanlar söylemek, öğretmenler odasında altın günü muhabbetlerini dinlemek, müfettişin okula geleceği günlerde okulculuk oynamak hiç istemedim. annem de babam da öğretmendir, defalarca söylemişimdir bunu zaten, onların arkadaşları vardı sevmezdim hiç çünkü öğretmenlik için çok ruhsuzlardı. öte yandan gözlemlediğim kadarıyla mesleğin en güzel yanı olan çocuklar onca angaryanın içinde arkalarda bir yerlerde kalırlar çünkü öğretmenin kafası hiç rahat değildir. zaten ilk aylar ders programları bir türlü rayına girmez, sonra öğretmen hep bir şeyleri yetiştirmeye uğraşır. son konular yetişmez. konuyu geçtim de çocuklarla hayal kuramayacak mıyız la?

dedim ya, direndim, kanayan bir şeyler vardı çocukluğumda. kahramanım olanlar hep kayıklara binip gidiyorlardı fakat öğretmenlerim hep bir şeylerden yakınıyorlardı. annem, babam, özden öğretmenim... 
eğitim fakültesinde okumak istemedim, okudum. mutlu olamadım hiç hemde. çoğunlukla hiç bir şey olamazsak öğretmen oluruz zihniyetini güderek öğretmen lisesi okuyup bu fakülteyi kazanan insanlarla karşılaştım. oysaki bu ülkede köy enstitüleri vardı: oradan mezun olan öğretmenler halkı için kendini adayan insanlardı. enstrüman çalan, dünya klasiklerini okuyan, okullarını kendileri yapan, senaryolar yazıp bunları canlandıran ufukları geniş güzel kalpli insanlar. bir yanlışlık vardı biliyordum, aynı sırada okuduğum insanlarda ,bende, üniversitedeki hocalarımda bir yanlışlık vardı. ve ben bu yanlışın içindeydim. kaçmaya çalışıyordum, yapamıyordum. 
üç yıl direndim. yanlışın içinde kaybolmamak için. 
şimdi öğretmenim. 
denizin kıyısında küçük bir kasabada öğretmenim hem de. denizin sesi içimdeki korkuları almıyor ama. çocuklar en az "ege" kadar güzeller. ve ben korkuyorum ruhsuz bir öğretmen olmaktan, kaçtığım şeyleri yapmaktan, hayatımın sadece müdür yardımcısının yapacağı ders programını beklemekten ibaret olmasından, ay başlarını gözlemekten, öğretmenler odasındaki ritüel haline gelen altın günü muhabbetlerinin tam ortasında çırpınmaktan korkuyorum.

çocuklarla tanışırken, umut bana dedi ki "öğretmenim ben de anakaralıyım. ama hiç gitmedim. büyüyünce ne olacağıma karar vermedim. annemle babam ayrıldı benim. biz annem, ben ve kardeşim burada kalıyoruz."
onun için bir şeyler yapmak istedim. çok istedim. gözleri güzel bakıyordu kalbinin kırıklığına rağmen.
biliyorum, hepsinin hayallerini koruyamam. gücüm yetmeyebilir buna. ama öğretmen oldum ben, onların hayaller kurmalarına yardımcı olabilirim. tıpkı özden öğretmenim gibi.

bana şans dileyin olur mu?
bu kez bir yanlışın içinden binlerce güzellik çıkarabileyim.  ve öğrencilerime onca matematiğe rağmen anlatabileyim; şiirlerin, sırt çantalarının, uçurtmaların ve bisikletlerin gücünü. 

Eylül 16, 2013

ah be

eylül.
burada yağmur var.
ve biz yine başka şehirlerdeyiz sevgilim, bu kez bambaşka denizleri görüyor gözlerimiz.
sabır demek artık ne de zor.

Eylül 11, 2013

öğretmen sek kahve

kitaplarım,
fotoğraf makinem,
ve anakara'm
...
hazırlandım işte, üç saate kadar yola çıkacağız. yola çıkacağız diyorum çünkü annem ve babamla gideceğiz çandarlı'ya. aslında kararsızım ilk öğretmenlik yerime çandarlı mı desem, dikili mi desem yoksa izmir mi desem? bunun çok önemi yok sanırım, zamanla aşarım bu sorunu. lakin özlemlerimin büyümesi daha afili bir sorun olarak beni kuşatacak, biliyorum.
annem ile babamın da benimle geleceğinden söz ediyordum. beni yerleştirecekler oraya. babam haftasonuna dönecek anakara'ya. annem biraz daha benle kalacak. içimin burukluğu bu noktada biraz daha azalıyor. öte yandan çok mutluyum, sanırım bir önceki yazımda dedim bunu :)
acaba beni neler bekliyor ege'de, nasıl insanlarla tanışacağım, öğrencilerim benle dertleşecek mi? hep bir merak, hep bir ürperti. lakin güzel şey imiş mutluluktan ağlamak.

Eylül 10, 2013

bozkırdan egeye göç

ben öğretmen oldum. bozkırdan uzağa ege'ye gidiyorum. ilk öğretmenlik yerim izmir/dikili oldu. mutluyum, şaşkınım az biraz da hüzünlüyüm. beşevlerden kızılaya yürümeyi, kuğulu'da oturmayı, sıhhıye'de otobüs beklemeyi içim titreyerek ararım. dostlarım var burada onları çok özlerim, e özlenmez mi çocukluk arkadaşları. bir de anakara'ya kar yağsın diye beklediğim geceler ardından kar yağınca sevindiğim sabahlar. 
başardık ama. 
ben bozkırda okyanusları hayal eder dururdum. şimdi deniz kokusunu içine çekebileceğim bir evim, gözlerinde umudu görebileceğim öğrencilerim olacak. 
eylül tılsımlıdır. sanki dualar daha hızlı kabul oluyor eylüllerde. 
geçen sene bu zamanlardı, sevdicek kırklareli/iğneada' ya gitmiş, öğretmen olmuştu. (bu arada iğneada'yı gördüm sonunda, anlatacağım size) bu sene de ben gidiyorum atanıp ve şubatta sevdiceğimi de yanıma alıp, güzel izmir'de birbirimize sarılarak bir ömür yaşamayı umuyorum.
heyecanlıyım,
çarşamba yola çıkacağız. hazırlık yapmak lazım. cümlelerimi özenle seçemedim ben. anakara'nın sokaklarını yüreğimde götürüyor olacağım hayalini kurduğum kente.
şans dileyin bana; öğrencilerim beni sevsin, onlara güzellikleri anlatabileyim diye. bir de zaman biraz hızlı geçsin şubat'a kadar; sevdiğim adama bir an evvel kavuşayım diye.

iyi ki varsın sevgili'm, sayende başardım.
dostlarım siz olmayınca eksik yanım hep olacak.
ve eylül, teşekkür ederim sana.

Eylül 09, 2013

akşam

anlatacaklarım var.
bir tuhaf haldeyim, bugün tandoğan'dan beşevler'e yürürken içim burkuldu.
hele bir akşam olsun, dedim ya anlatacaklarım var.

Ağustos 27, 2013

yine sarılmak

sarılmak çok güzel demek istedim sadece.
sonra tekrar sarılmak.
daha sonra onun ıhlamur kokusu benim de tarçın kokum birbirine karışsın diye sarılmak: cemal süreya'yı okurken sarılmak. özdemir asaf'a teşekkür etmek için sarılmak. hiç durmadan sarılmak işte. "göğe bakarken" sarılmak.
ve anakara'ya gelince sarılmak.
anakara'dan giderken sarılmak. 
eylül gelirken sarılmak. 

Ağustos 14, 2013

soru

dalgalar hiç kötü eder mi insanı?

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür

Ağustos 04, 2013

#AğustosTurgutUyardır

dilerim ki, tanrıdan yurdumun
cümle çiçekleri açsın, kırmızı, mavi .
yeşermedik yer kalmasın,
kuru ağaç kalmasın
cennet misali...

Ağustos 03, 2013

Temmuz 24, 2013

iyiye selam olsun

biz bugün babamla üç okyanusluk yol kat ettik. paylaşabilmek ne güzelmiş. 

Temmuz 21, 2013

boğulun!

insanları mutsuz eden her şeyin Allah belasını versin. kurallarınızın, çıkarlarınızın, paranızın, hayalleri çalan namussuzluğunuzun... hepsinin...

Temmuz 16, 2013

bu sene

bu sene ne çok özledim. ne az hayal kurdum. ne çok düşman oldum. ne çok çabaladım. bu sene maalesef biraz daha büyüdüm. o kadar net hissettim ki bunu. şimdi en azından bir süre kitap okuyacağım ve yazacağım. defterime yazacağım, buraya yazacağım. çok sevdiğim anakara'dan çok bunaldım. buna sebep olanlara bir takım terbiyesizlikler düşüneceğim. kin doluyum ama henüz kötü bir insan değilim. ah arınmak istiyorum. var mıdır bana yardımcı olacak şiir, şarkı ya da şarkılı şiir? 

Temmuz 12, 2013

iç çekmek

istemediğim bir hayatı yaşamaktan korktuğum için bana kızıyorlar. bana sarılmamakla tehdit ettikleri bile oluyor beni. nankör bir insanmışım. belki de doğrudur? hangimiz tanıdık ki kendimizi? ağlayan insana kızabilir misiniz siz? ben yapmazdım. ve ben çok ağlıyorum bugünlerde bana yine kızıyorlar. bence yeteri kadar kitap okumuyorlar. başka hayatlardan haberleri yok. ama sorsanız onlara en büyük silahları kadercilik. senin de kaderin böyleymiş ah be kuzum diyiverirler. inancı kullanmak ne kadar da tehlikeli değil mi? ve bunu huy edinmişler. 
yalnızım. 

Temmuz 11, 2013

ölümsüzlüğe

fotoğraf: alıntı 
kim bilir ne çok söylenmemiş türkünüz kaldı buralarda. kıydılar size, acımadılar hiç. halbuki güzel bir ülke düşlemiştiniz hepsi bu. 
kardeşlerimsiniz.
ışıklar içinde yatın.

Temmuz 10, 2013

ertelenmiş kişilik

ne kadar çok şeyi erteledim, erteliyorum. her defasında pişman oluyorum delicesine. ama yenemiyorum dünyayı, kurtulamıyorum korkularımdan. evet korkuyorum, en çok da hayalsiz kalışlarım tetikliyor korkularımı. dilerim son bir dönemeç kalmıştır ertelediğim kişiliğime dönmeye. kitaplarım duruyor okunmak için bir köşede, şiirler var altları çizilmek için. öte yandan tüm şarkılarım yarım kaldı; mırıldanmıyorum bile. sırt çantaları tamam da daha yollara bile düşemedik. küçük bir defterim var, onunla aram iyi, yazıyorum sıkça lakin hep kötü şeyler anlatmışm iyileri o kadar az ki. 
mutsuzum.

Haziran 09, 2013

nasıl yani?

hakikaten, benim hayallerimi neden benim dışımda herkes yaşıyor?

Haziran 02, 2013

direniş

"güzel ülkem" derken ruhumdan binlerce daha dökülüyor gurur, yüzümde bir sırıtma. içimde öyle tatlı rüzgarlar var ki oradan oraya koşuşturuyor. yüreği kocaman insanların sarılmasını gördük onca zulme rağmen. yıllar sonra da anlatıyor olacağız direnen güzel insanlarımızı herkese. ve sonra soracağız siz hiç meydanlara tekrar dönüp çöpleri toplayan terörist gördünüz mü diye?
bu yaşananlar umuda türküdür.
hepinize selam olsun!

"..şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
 haziranda ölmek zor!"
H.S. Korkmazgil

Mayıs 27, 2013

yılmak

güzel günler çabuk biter. ve kalırım yine bir başıma. bu sene ne kadar zordu, halen de zor. yıldım. anlatamadım ki ben kendimi hiç bir zaman.anlamak istemediler. tamam dedim, kimse kimseyi anlamak zorunda değil. ama yüzsüzce her işime karıştılar. özgürlüğümüz hükümetlerden, yönetimlerden önce çevremizdekiler tarafından kısıtlandı. aslında dünyada hep ortak çalıştı otoriteler. 
herkes çocuk sahibi olmasın, lütfen. 
ne çok kırıldı hayallerim. 
yaşamak çok elzem bir şey mi onu sorguluyorum bu aralar. nefes almanın ötesine geçmiyorsa günler, uyuyup uyanmalar bile hep aynı güne çıkıyorsa neden bu kadar çırpınıyorum ki yaşamak için. şükretmiyor değilim sahip olduklarıma, isyankarlık da yok içinde. sadece gülüşlerim çabucak bitsin istememiştim. pek gülemez oldum işte ben.
bugün bana babam, kapasiten bu kadarmış dedi. kendi kapasitesine bakmadan. kendini ölçüp biçmeden. kendini anlayamadıklarına bakmadan ve bencilliğini görmeden konuştu yine. ama bir gün olacak benim içimi bu kadar acıtan herkesle anladığı dilden konuşabileceğim. 
aileler çocuklarını birbiri ile mukayese etmemeli ve onları her koşulda cepte gibi görmemeliler. biraz da olsa kendi parçalarını tanımaya çalışmamalılar. bunu yapmadıklarını vakit öyle kırgınlıklara yol açıyorlar ki... ve öyle büyük bir düşmana sahip oluyorlar ki..
kendimi hiç bir halta yaramamış gibi hissettim bir kez daha. 

Mayıs 19, 2013

korkarım

bencil olmaktan.
ve korkmasaydım, düşünmek uykusuzluklara sebep olmayacaktı.

Mayıs 14, 2013

şeyma'ya

belki 3 hafta oldu belki 4.
bilmiyorum. 
zamanı geriye sarıp da artık senin olmadığını düşünmek işime gelmiyor güzel gülüşlü arkadaşım. böylesi güzel daha nefes alınası en azından: olmamış saymak, gitmemişsin diye bilmek.

güzel gülen insanlar hiç ölmezler ki...
biz hiç bilmedik, hiç belli etmedin halbuki ne kadar çok canın yanmış. öss dershanesinde tanışmıştık, o zamandan bu zamana kaç yıl geçti bak. meğerse kanser nasılda uğraştırmış seni, hiç anlamadık... öyle neşeliydin ki. sen değil hayat sana boyun eğdi be canım arkadaşım.

ben inanmıyorum halen. sen hep kahkaha atarsın bize tam dört kişilik. hem o gün yazışmıştık senle demiştin ya düğünüm olunca halay çekecektik. ben halay çekmeyi beceremiyorum biliyorsun, dershanede teneffüs aralarında öğretmiştiniz bana. şimdi nasıl olacak?

şeyma'm,
dilerim şu kısacık yaşamında hayallerinin ucundan köşesinden tutabilmişsindir. bana o kadar çok şey kattın ki... insanlara güzel bakabilmektin sen, her şeye rağmen. boğazımda bir düğüm, ben seni çok özleyeceğim. 

Nisan 27, 2013

bize

"tahammül gerek, özlem iyice arsızlaştı."
                                                
T. Uyar

      özlemekten sesim kısılmış,  gözlerim buğulanmıştı; 
bir uçurtma dolusu deniz kokusu geldi sabah.
biraz dindi umutsuzluklar belki.
ama kavuşmak ne zaman?

Nisan 25, 2013

pencere de

her şey pencereme ay düştüğünde başlamıştı. belki yine olur ve biz yine birbirimizi tanımaya çalışırız.

Nisan 17, 2013

s.çmak

kaybetmeyeceğini düşünmek... ne aptalca. 
bir gün beklediklerini kaybedersin: iki satır yazı, bir şarkı gibi çok bir şey de değildir sözünü ettiklerim. zaman geçer kayıkların hepsini bir göle çürümeye bırakırsın. çünkü bilirsin ki okyanuslara gitmek mümkün değildir artık. dolayısıyla kayıkları görmek hüzün verir. sonra gömersin kafanı, kesersin muhabbeti insanlarla, bir başına olursun. zamanlar geçmeye devam eder: 
herkes olursun. 
zaten kalmaz üzüntü o vakit. hiç bir şey kalmaz: ne bir bardak çaya sevinirsin ne ara ara cigara içmek istersin. bir balkan ezgisinde rakı içmenin düşüncesi seni sarhoş ederken bunun ne kadar fuzuli olduğu kendine telkin eder durursun her gün oturmuş saçma sapan bir dizi izlerken televizyonda. ve buna inanırsın da. ee ne de olsa hayat: aşk olmadan; sırf üremek için sevişmek, yemek yemek, sıçmak ve de uyumak içindi. 
belki de her türlü onursuzluğu özümsemek için sessizlikti hayat?

Nisan 16, 2013

Nisan 11, 2013

karanfilli çay

çok dertleşesim var. o kadar çok ki anlatasım..
sırasız.
öylesine.
üstelik bir konu bile yok. bir başlığım hiç yok. sesim titriyor.
dinleseniz ya beni ama gözlerime bakmayın, lütfen. çok utanıyorum, sebebi de yok. çoğu kimse gibi bende gözlerini kaçıranlardanım. kabul edin kaçak bakışlarımı, ne kaybedersiniz ki?
karanfilli çay yaparım size. içeriz.

Nisan 10, 2013

kırık

başka bir kıtada uyanmak.. belki okyanusu içime çekmek:
artık kuramadığım hayallerden.
hayallerimi gerçekleştirenlere selam olsun. arkalarından bakakalan bana ise afiyet olsun.
ben hep anakara'dayım. çakıldım kaldım. beklerim.

içimin bulutları yağmur yağdırsın diye bir şarkınız var mı ödünç?

Nisan 07, 2013

sek

anakara'da bir başıma gibiyim. sokaklar üzerime basıyor.

Mart 31, 2013

Mart 19, 2013

tekerleme

çocukluk arkadaşım, sen neden büyümeye bu kadar meyil ettin ki? aşk insanı büyütmez halbuki. aksine sokaklar boyu bisiklete binmek istersin, hiç yorulmazsın; tam iki gökyüzülük uçurtma uçurursun. 
büyümek bana göre değil.
saklambaç oynarken saklandığım yerde korkmayayım diye içimden tekerlemeler söylemeliyim. yağmurlardan sonra su birikintilerinde zıplamalıyım. anneme, babama hep sarılmalıyım. kardeşimin çikolatalarını afırmalıyım.

aşk senin sandığın gibi değil çocukluk arkadaşım.

Mart 17, 2013

devretmez

hep bir kavga hali:
onla, bunla, hayatla. ve bitmeyecek de, belli. bari kırmasak, kanatmasak birbirimizi. 
ağızdan kötü şeylerin çıkması ne kolay değil mi? 
oysaki iyi olmam tam 4 ayımı almıştı.
mutluluklar bir önceki aydan devretseydi, idare ederdik be arkadaş.

Mart 14, 2013

uzaklaşmak

belki diyorum bir gün, yağmurlu bir anakara ikindisi çıkarız yola. hayatımızdan uzaklaşan dostlara sarılır da öyle gideriz buralardan. kulağımızda ülkemizin ezgileri ama bambaşka coğrafyalarda bir hayalin peşinden koşarız bizde. olur ya, korkmayız bizde. sonuçta en korkunç vakit: sabaha karşı 4' teki karanlık, yalnızlık. sarılıp uyuyunca korkulacak bir şey kalmaz ki. bir sürü türk çayı alırız yanımıza. keşke simit bayatlamasa; anakara simiti sardırırız bir sürü. zaten akşamları 3 simit 50 kuruş.

Mart 12, 2013

Mart 08, 2013

hüsnü arkan/yalnız değiliz

"korkma yanımda kal şarkılar gibi..
...
bir yelken
bir dümen
bir de sen
deniz başlıyor."

"madem yalnız değiliz, bize bir şey olmaz."

ne de güzel oldu  bu mevsimde.

selam olsun!



dünya emekçi kadınlar günü.
tüm kadınlara selam olsun!


Mart 06, 2013

kpss


insanlar kitaplardan uzak dursun, daha az şarkı dinlesin, daha çok uykusuz kalsın ve huzursuz olsun diye var şu kpss. adam akıllı yazamıyorum bile, sohbetin dibine vura vura içemiyorum kahvemi.
kitaplar alıyorum bir sürü, ilk sayfasına adımı yazıyorum sonra tarihi sonra şehrimi.
o kadar. 
okuyamıyorum. 
yolları, yolculukları istemem 4 kat fazlalaşıyor ama gitmem bir o kadar imkansızlaşıyor. çalışma masam, soru bankalarım, cep kitaplarım, fosforlu kalemlerim... sevişiyoruz.

umudum, 
üzerinde anakara, 2012 ve anakara, 2013 yazan kitaplarımı bu eylül de deniz kokusunu içime çeke çeke bambaşka bir şehirde, bambaşka bir iklimde okuyabilmek.
ve öğrencilerim: güzel bakışlı gerçek gülüşlü kız ve erkek çocukları.
çabam,
kavuşmak için. 
ben bu kadar umutluyken ve güçlüyken iyi olur değil mi?

şubat 27

"gitmekle gidilmiyor ki… 
 gitmekle gitmiş olamazsın; gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır."

                                                                                        C.S.

akdeniz kadar güzel dostum,
on gündür ne cümleler kurdum, neler yazdım sildim. bilmiyorsun tabi. 
korktum. çok.
su aksın yolunu bulsun. hep güzellikler diledik, çok dua ettik.  mutlu ol olur mu? uçsuz bucaksız olsun mutluluğun. bunca telaşa, kırgınlığa, korkuya ve özleme değsin seçimin.
aklından hiç çıkarma kardeşim, her zaman yanındayım.
güzel gözlerinden öperim.

Şubat 23, 2013

çok

içinde yolculuklar olan filmler izlediğimde,
trenler olan kitaplar okuduğumda, ağlıyorum. çok ağlıyorum.

Şubat 18, 2013

dostoyevski

 "aslında insanı en çok acıtan şeyhayal kırıkları değil. yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır." 
demiş.

Şubat 17, 2013

kin

yapmam sanırdım, ben kin tutamam. demek ki tanımamışım kendimi bu vakitlere dek. güçlü olabilmeyi diliyorum, uğraşıyorum. zaman yanımda olsun lütfen. o kadar kolay değil yanlışlar yapıp insanların hayatlarındaki yönleri değiştirmek bunun için özür dilemek ve devam etmek.
kimsenin yanına kalmamalı bencillikleri.
kurguluyorum bu ara çok, planlar yapıyorum: hayatıma karışmış ve kişiliğimden ödün vermiş olmama sebep olanlar için. çekip silahı vuracak halim yok onları ya da zehirleyecek :) konumlarımız değişecek sadece onlara özel bir bencillik takınacağım ki dünyanın en kötüsü hissedecekler kendilerini.
biraz zaman sadece.

Şubat 04, 2013

Şubat 01, 2013

dertleşememek

öğretmen olmak hiç bir zaman hayallerim arasında olmadı. sonsuz saygım oldu öğretmenlerime, özendim onlara. merak ettim yaşantılarını, bir gün onlarla oturup memleketten, dünyadan, hayatlarımızdan konuşur muyuz diye düşündüm. bunu hayal ettim evet. ama öğretmen olmayı hiç hayal etmedim. çok sevdiğim öğretmenlerim oldu, görüşüyoruz halen geçen on küsür yıla rağmen. memleketten, aşktan konuşuyoruz. 

biliyorsunuz artık, sıkça bahsettim, benim annem babam öğretmen. işlerinin hakkını veren öğretmenlerdendir ikisi de. buna rağmen "büyüyünce öğretmen olacağım" lafı çıkmadı ağzımdan. çünkü iyi örneklerimden daha çok kötü örnekler gördüm. sonra eğitim fakültesine gittim, babam sağolsun. ilgisizliği, sağolsun. beni tanıyamamış olması da işin bonusu herhalde. aileler çocuklarını tanımak zorunda mıdır, belki bu ayrı bir tartışma konusu ama herkes ebeveyn olmamalıdır bu açık. 

belki dedim üniversite hayatım boyunca öğretmenliğin hakkını vereceğini düşündüğüm arkadaşlarım olur, meslektaşlarım olur. bakış açımı değiştirir, hayal kurarım dedim. hiç alakası yoktu, olmadı. genelde öğretmen lisesi çıkışlı idi arkadaşlarım, benim gibi öğretmen lisesi olmayanlara göre daha bu işe, bu işin önemine, mesleğe yatkın olmamalılardı. ama değildi. bir çoğu hiçbir şey olamazsak öğretmen oluruz diye düşünmüşler liseye girerken, çok şaşırmıştım. "öğretmenlik" hiçbir şeyin karşılığı olabilecek kadar alçalmamalıydı, yok sayılmamalıydı. 

ben onlardan olmak istemiyordum, istemedim mesleği yapmak. biliyordum onlar çoktu. bu işi sırf para için yapanlar çoktu. öğrencilerinin gözlerini görmek yerine ek ders ücretini tartışanlar hep daha çoktu. ya aralarında kaybolursam diye istemedim ben öğretmen olmak. genelde yalnızlığı iliklerime kadar hissederim, öğretmenler odasında bunun bin katını hissedeceğimi düşündüm, ve kpss derdine gözlerimi kapadım ta ki bu yıla kadar.

bir dershane de çalışıyorum, bunu da biliyorsunuz. kendimce çözümler buldum, mesela teneffüslerde öğretmenler odasında değilim öğrencilerimle beraberim. konuşuyoruz. hayattan, dünyadan, dünyalarından.. gülüyoruz. hayallerini dinliyorum. mutlu oluyorum. diyorum ki kendime devam et sek kahve, şu kpss'yi de hallet bambaşka bir coğrafyada bambaşka tenli aynı güzel bakışlı çocuklarla beraber ol. kendi düşlediğim öğretmenliği kendimi geliştirerek oluşturmalıydım, fark ettim. sütten de olsa yaparken bu işi gördüm bunu. ama kendimi bu denli motive ederken, mutluluklarımı, umutlarımı oluştururken en yakınlarım, benim yıkımım oluyor sürekli:
2 gün evvel mersin'de sevgili'm, ailesi ve benim ailem oturup muhabbet ederken -sevgili'm demem benim düzene karşı çıkışım; eğer ki yüzükler takılmasa aileler bu denli birbirlerini tanımaya çalışmazlar, mazallah başkaları ne der. cık cık, kızlarının sevdiği adamı ve ailesini tanımak için sözlenmek şart arkadaş(!)- konu sevgili'min öğretmenlik yaptığı yerden, müdüründen... vs açıldı. sonra bizimkilerin müdürleriyle, müdür yardımcılarıyla maceraları diye devam etti. ha bu arada ortamda 1'i sütten ben olmak üzere 5 öğretmen var. konuşulan konular ek ders ücreti, müfettişler, müdürler... oldu. çıkıp bir tanesi de bir öğrencisinden bahsetmedi ya. sustum. ne diyeyim ki. zaten kendimi zar zor telkin etmişim aylardır, günlerdir. belki de ben yanlışım, çocukları sevmek, onlara faydalı olmayı ilk amaç edinmek olmamalı hedefim. öncelikle parasını düşünmeliyim yapacağım işin sonrasında mutluluğu kurmalıyım kafamda. ailelerimim içinde bile azınlıktım işte. ben dünyayı değiştiremeyeceğim. sakin olup, inanmadığım bir şey için çalışmalıyım sadece düşünmeden ötesini.

keşke sürekli gerçeği yüze vuran cümleler duymak zorunda kalmasaydık. inanmak daha kolay olurdu kendimize.
kitaplar var; sığınmak için, dinlemek için, çocukların gülüşlerini duymak için... çok uzak kaldım kitaplardan.
dertleşememek kötü, yalnızlık iyi değil.
kafam dağınık, çok hemde.
dilerim beni değiştiremezler.

Ocak 31, 2013

öptük

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür

üzülürüm, içerlerim, dertlenirim...
doğrudur.
lakin delicesine mutlu olduğum vakitler de az değildir hani.
işin özü, itinayla güzel anı biriktiririm.


öptüm.
öptük.

Ocak 29, 2013

günler

zor günler olur, hep oldu, olacaktır da.
olsun.
geçecek ki..
sen benim en güzel yanımsın, umut gibi. kar yağarken ki anakara sokakları gibi, beklediğim eylül akşamları gibi.
ve sarılmak.. dünyanın en güzel şeyi.
bitmesin şimdi saatler, geçmesin günler.
olmaz mı?

Ocak 27, 2013

hoşgeldin

bugün bir hayalimi gerçek etti sevgili'm.
cem adrian'ı dinledik, sarılırken, beraber yan yana.
bir garip trans haliydi, bir hayalin gerçek olması ne güzelmiş..

bugün öyle güzel bir uykuya yatacağım ki. hem 2 hafta daha benle olabilecek sevgili'm. sonra yine gidecek ama olsun. bir gün hep yan yana olacağız.


Hosgeldin by Cem Adrian on Grooveshark

Ocak 20, 2013

ışıltı


geçen gün  o kadar çok mutlu oldum ki:
hemen hemen 2 aydır matematik çalıştırdığım 7. sınıf öğrencim sebep oldu sevincime. ilk iki matematik sınavından umduğum başarıyı gösterememişti. bende üzülmeye başlamıştım. acaba yeterince iletişim kuramıyorum mu, faydalı olamıyorum mu ona diye. öğreniyordu, ilerliyordu hatta sınıfta ders katılımı oldukça artmıştı. evet ama o da somut bir şeyler görmek, ben şu puanı aldım matematikten deyip kendini iyi hissetmek istiyordu. biliyordum. 

ve nihayet başardık.
annesi aradı öğrencimin teşekkür etti. çok mutlu oldum. hatta öğrencimin okuldaki öğretmeni beni kutlamış. bir meslektaşım tarafından bana güzel şeyler söylenmesi o kadar sevindir ki beni.
hele bir de öğrencimin tattığı başarı duygunu düşündükçe, kendine güvenin geldiğini bildikçe yerimde duramıyorum, gözlerim ışıldıyor.

Ocak 19, 2013

balık

önceden de bir hayat yaşamışsam eğer, ben bir balık türüydüm. okyanus okyanus gezen, denizleri gören bir balıktım. diğerlerine av olmamayı başarmış, görmek istediğim her yeri görmüştüm.
zira bu kadar istemek uzakları, düşlemek yolları normal değil.

özlemek, ne acayip.

Ocak 15, 2013

25

ya unutmak olmasaydı; nefessiz kalır,ölürdük.

Ocak 13, 2013

boş ver!

kabullen kızım kabullen, "düş" diye bir şey yok. şahane şeyler öyle şahane kalmazlar. inanma, aksini savunanlara (en başta kendine). orta yolu bul ki mutsuz olmayasın. mutlu olmak fazla lüks zaten. bekleme, hiçbir şeyi bekleme. çok güveniyor olsan bile onlara, bekleme: git sen yap. yapmaya çalış. zaten senin en iyi bildiğin bu değil miydi? kendi umutsuzluğunu kendin dağıtmak, kendin şarkını kendin bulmak ve kendi yağmurunda yürümek... bunları o kadar çok yap ki, bir dünyaya yetsin. 
boş ver!

deli bando



bir de "sen beni sokaklarda say" var ki...
hepsini dinleyiniz.

Ocak 12, 2013

psikolog5

artık ödevlerim olmayacak. ödev kisvesinde yapacaklarım olacak.
iyi gidiyorum gibi.
çılgın bir ilerlemem olmadı ama yerimde de saymadım sanki. 

Ocak 04, 2013

küfür

"hadi bir şeyler söyle, çocuk gözlerim dolsun."

hem sindireceksin olan biteni, hem içini dökemeyeceksin hem de ruhunun acıtılmasına izin vereceksin.
---
bu ara şarkılar anlamsız. 
---
büyüyorsan eğer, bunu dibine kadar hissettirecekler sana. sorularını, kızgınlıklarını ve üzgünlüklerini saklamayı öğreneceksin öncelikle, mutlu gibi yapmalısın ki kimse üzerine alınmasın senin hüznünü. insanın çocuk olduğu vakitleri özlemesinin sebebinin büyüdükçe dürüstlükten verdiği tavizler olduğunu düşünüyorum. ve çocuklara hayranlığım büyüyor. kendim dahil büyümekte olanlara acıyorum ve büyüklerden nefret ediyorum. 
zorlanıyorum işte neden anlamıyorsunuz?
ha, bazen düşünmüyor da değilim: ya diyorum, sek kahve abartıyorsun sen bu büyümek mevzunu. yaşa işte güzelim! düşünmeden, sorgulamadan, merak etmeden. konuşulanlara evet de, başını salla. anlamsızca gülücükler saç her yere. derdin ne be sek kahve? 
muhabbet etmek istiyorsun değil mi? biliyorsun, her daim mutluluklar üzerine konuşulmaz, her şey güzel gitmiyor evinde, sokağında, ülkende.. bunları konuşmak istiyorsun değil mi? fikirlerini merak ettiklerin var, ama onlar senin fikirlerini merak etmiyorlar ki. bu çok acımasız. sen onların umutsuz anlarında bile merak ettin ki, üzülmeyi göze alarak onların gözlerinin ta içine bakarak onları dinledin ki. yeri geldi seni suçladılar, kızmadın sen onlara. ve yeri geldi onların hüzünlerinin sebepleri arasında kendini gördün ama vicdan azabının verdiği suçluluğu onlara yansıtmadın. peki sana neden böyle yapıyorlar sek kahve?
----

anlamıyorum. hayallerimle suçlandığım zamanlar oldu, umutlarımla yargılandığımı hissettirdikleri anlar vardı. şimdi umutsuzluklarımı yadırgıyorlar, mutsuzluğuma kızıyorlar.
ben mi deliriyorum? siz mi?


Ocak 03, 2013

bir meyhane garsonu

işte
ısınmış parke yolun kokusu
demek ki ben mutsuzum
tuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyor
gözlerim buzdan
içimde yaz kırıkları.

eklemek gerek
büyümesi gibi bir salyangozun
yıllarla değil, yıllarla değil
saniyelerle kıvrılmıştır kabuğum.
                        E. Cansever

boş

bu ara inandıklarımı her zamankinden daha çok sorguluyorum.
daha çok başım ağrıyor.
korkuyorum. çok korkuyorum.

Ocak 02, 2013