aynı sokağı dört kere dönüp dolaşırken konuştuğumuzdan olsa gerek, anlaşıldığımı sanmıştım. elbette yanılmışım zira hiç anlaşılmamışım.
öyleyse
aynı sokağı dört kere dönüp dolaşırken konuştuğumuzdan olsa gerek, anlaşıldığımı sanmıştım. elbette yanılmışım zira hiç anlaşılmamışım.
öyleyse
çok kahve az da çay içtim. herkes uyuyordu ben ödev yaptım, sabah okul var ve uyusaydım uyanmama üç buçuk saat olacaktı. olamadı.
özledim. çok özledim. anakara'da geçen günlerde konuştuklarımızı, yazdıklarımızı anımsadım. tuttuğum günlüklere bakmıştım cuma günü. üzülmüşüm çok üzülmüşüm ve dönmüşüm beni üzenlerden acıyan yerlerime merhem olmalarını ummuşum. işin ilginç yanı bana merhem yine onlar olmuş.
çalışma masamda bir sinek geziyor şimdi.
isterdim ki şu saat kaç olursa olsun uyumayalım, oturalım konuşalım: olmayanlardan, özlemlerden, hayal kırıklıklarından. konuşalım, konuşalım ki tükensin kalbi acıtan şeyler. sonra hayal kurmaya gelsin sıra...
ben bunları yazarken "Jehan Barbur-Naz Barı" çalıyordu usuldan. sinek etrafımda uçuyordu. herkes uyuyordu. bugün cunda'dan Umay'a aldığımız kedi figürü bana bakıyordu. söylemedim değil mi kızım kedi figürünün ismini "Bobo" koydu.
günlüklerce içimi döküyorum. geçmiyor. kendimden kaçamadığım. üstünü örttüğüm her ne varsa gelip buluyor beni.
anlatılmıyor. ya da anlatamıyorum...
sosyal medyada gezinirken "Anakara" içerikli sayfalarda buldum kendimi. boğazımda hafif bir kaşıntı, burnumda minik bir sızlama hissettim. yine çok özledim Anakara'yı. dersaneden çıkıp karanfil'de dolaştığım günler, dolmuşa binmek için kızılay'dan sıhhıye'ye yürüdüğüm akşamlar, hiçbir sebep yokken bestekar'dan tunalı'ya aylak aylak gezindiğim vakitler... bunca özerk olmadığım daha tıfıl hallerimde kardeşimle mahallenin ara sokaklarında gezindiğimiz; kimi zaman tek kale maç organize edip frikikleri kimin atacağına dair ettiğimiz kavgalar kimi zaman da sabah ezanı uyanıp bisikletlere atlayıp da fileli potanın olduğu basketbol sahasında yaptığımız 2-2 maçlar...
abla dedim, ben Anakara'yı çok özledim. özlemişsindir tabi, ben de çocukluğumu özledim dedi. haklıydı. belki de özlediğimiz şehirler değildi: özlediğimiz "çocukluğumuz"du. çocukluk, kurabildiğimiz sınırsız hayal ve hayalleri gerçek edebilme inancımızın da sınırsızlığıydı. büyüdükçe bu inançtan yavaş yavaş vaz geçirilmeye yönlendiriliyoruz. ve özlem iyice arsızlaşıyor.