Temmuz 09, 2025

dalgalı

anakara’da büyüdüm ben. hatta öyle bir büyüdüm ki öğretmen olup da çandarlı’ya gelene dek hep anakara’da idim. bu çok yaş almak demek bozkırda, e bir de ekleyin üzerine öğretmen olmakla rotayı başka yere çevirmek arasında verilemeyen kararlarla geçen vakti. uf uf! ne sokaklar, ne hayaller, ne kavgalar, ne hayal kırıklıkları, ne umutlar, ne arkadaşlıklar, ne çabalar, akşam simitleri, sabah ilk durağa yürüyüp ayakta kalmadan okula gidebilme becerisi, kızılay, tunalı, sıhhiye, mebusevleri, emek, metropol sineması, çay, çorba, tek pota maçlar kimi zamanda çift kale maçlar, karanfil’de üst kattaki kitap kafeler, yokuş aşağı sürülen patlak frenli bisiklet, doldurulan kasetler…

fakat güzel büyüdük.

evimiz sobalı ve kiracıydık ama biz yaz tatillerinde denize doğru gidebildik, sonra sobalı bir ev sahibi olduk yine gidebildik ardından kaloriferli evimiz oldu yine … annem ve babam bunu bilinçli mi yaptılar bilmiyorum ama kardeşimle bana hep bir yaz tatili yaşatabildiler (iyi ki). biz iki bozkır bebesi bu “şartlar zorlanarak” yaşatılan yaz tatillerinin hakkını verdik kanımca. öyle bir denize girerdik ki ağzımızdan yüzümüzden tuz gelirdi bunu tolere edebilmek için tatlı bir şey var mı diye çıkardık denizden bir anlığına, sonra tekrar.  en sevdiğim ise gece yatağa yatıp, gözlerimi kapattığımda sanki dalgalar beni kıyıya doğru götürüyor gibi hissetmemdi. bu his sonraki yaza kadar sek kahvenin umuduydu işte.

bozkır bebesi büyüdü, umuduyla büyüdü belli ki.

dündü, umay ile denize giriyoruz, deniz dalgalı, bulanık. nazlanıyorum da bir yandan girmesem mi falan derken. aman be dedim, sen sek kahvesin umudunla düşün. dalgalar da zıpladık, atladık, koştuk, güldük, su yuttuk, takla attık. durdu dedi ki bana umay, anne cidden çok eğlencelisin sen, oturma kumda, hep denizde kal.

çok uzun zaman sonra kendimle gurur duydum, hem de "sokağın tavanı" kadar.

Hiç yorum yok: