Ekim 04, 2012

manzara

bu nasıl bir ağlamak isteği.

sabretmenin hakikaten bir erdem mi yoksa bir kandırmaca mı olduğuna dair şüphelerim gün be gün artmak da iken kaybedenlerin tarafına geçtiğimi seziyorum. çünkü ben en mutlu olmam gereken vakitlere bile üzüntü bulaştırır oldum.
insan kendini bilir ya hani, en çok ne istediğini bilir ya hani. ama o isteğe ulaşana kadar "gereklilik" ten ötürü yollar geçmek zorundadır: "keyiften" değil "gereklilik" ten. hayatında görüp görebileceği en güzel manzaranın yanından geçmektedir ama gerekliliğe kendini öyle bir kaptırır ki, en sonunda ne istediğini bile unutur. manzara hatır da bile kalmaz, onu hiç demeyim. mutluluklarımız gölgede kalırken görevler yüzünden bizler birer birer "başka insanlar" oluyoruz: ruhumuzdan ayrı.

ah be bu nasıl bir ağlamak isteği.
gidemediğim her ülkeye, hayatı sadece nefes almaktan ibaret gösteren herkese karşı koyabilirim sanırdım az vakitler önce. şimdi yenilgiyi kabul eden ama doğru yapıyor diye adlandırılan bir insancık oldum. ben bambaşka bir insan oldum kendimle tanışmaktan korkan.


şimdi o yolları ayaklarım şişene dek yürüyerek geçmek vardı. fotoğraflar çekerek her bir yanı yanımda taşımak vardı. 

durum budur, akılda manzara yoktur.

2 yorum:

çay ve simit dedi ki...

sorumlulukların "zorunluluk" olduğu zaman sıkıntı daha bir farklı çörekleniyor insanın yüreğine...

içinde biriken tortular kaplarken her yanını eli kolu bağlı durmak vazgeçmenin en belirgin hali değil mi?

çıkıp fotoğraf çekemiyorsan, oturduğun yerden resim yapıp kendine yeni manzaralar yaratmanın yolunu bulabilmelisin ki hayata bağlanabilesin...

yeter değil mi bu kadar kafa ütülemek :))

kahvenin seki makbuldür dedi ki...

:) böyle kafa ütülemeye can kurban sevgili çay ve simit :)

oturduğum yerden güzelliklerin geleceğine pek inanan biri değilim sanırım bundan benim alternatifler üretememem.