Ekim 31, 2012

küfür

tadın tuzun yok be anakara bu ara!
sabahları dikimevin'den kızılay'a yürürken kurtuluş parkının içinden geçmeyi dahi es geçiyorum. öyle bir kızgınım sana anakara, anla işte!

özlerken çok;
                      küfrediyorum sana bozkır. bırak artık beni!

şarkı bitme sende!

Ekim 29, 2012

bayram

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür
daha on binlerce Atatürk genci oradaydık. on binlerce anne, baba.. hep oradaydık.
dağıtamadılar kalabalığı.

fotoğraf: kahvenin seki makbuldür

"Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan  ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir." M. Kemal ATATÜRK

sonsuz olsun.

Ekim 28, 2012

sonsuz

ülkemin doğuşudur 29 ekim. kutlu olsun bayramımız.
yaşasın cumhuriyet!

elimizde bayraklarımızla Anıtkabir'e Atam'a gidiyoruz yarın. 
gelsenize.

Ekim 24, 2012

mış gibi

bayram gibi değil ya bu bayram olsun varsın.
sanki kavurma partilerinin de tadı tuzu olmayacak gibi ya neyse.
adet yerini bulsun, şimdiden, iyi bayramlar ola.

Ekim 18, 2012

şimdi.


haklı olmayı sevmediğim zamanlar var, tam da şimdi gibi. 
ne değişti diye sorulunca sana yapmadıklarından ötürü, söylenenler sadece kızgınlıksa, maalesef ben haklıyım, gelecekte haklı olmamayı umuyorum.
öpüyorum.

15

çok.

bugün ve bugün

"...
 daha doymamışız yaşamasına.
 günlerimiz dün bir, bugün iki.
 sakın bir şey bırakma yarına. 
 yarın yok ki."
                                   Ö.A.

Ekim 17, 2012

nereden baksan felsefik

dün, 6 saat kuyrukta bekleyerek açık öğretime kaydolduğum doğrudur. ikinci üniversite hakkından yararlanarak felsefe okuyacağım. isterdim ki, kanlı canlı öğrenciler, öğretmenlerle bir üniversitede olup çatır çatır tartışarak okuyayım felsefeyi. lakin ben matematik öğretmeni oldum. bu arada sömürülmeye boyun eğerek, nispeten diğer dersanelere göre şartları daha iyi olan (ama yine de sömüren) bir dersanede öğretmenlik yapıyorum. bir ayı geçti. çocuklar çok güzeller. sınıfta, o kadar üslü sayının o kadar kümelerin arasına bir kaç hayal patlatıyorlar bir güzel oluyor ki. nefes alıyorum. (söyleyeceklerim var öğrencilerimle ilgili)
dün diyordum, benim canım arkadaşım var tee orta okuldan beraber bekledik sırada: 6 saat boyunca, kıyın kıyın ilerleyen bir açık öğretim kuyruğunda. küçük bir nabız yoklaması yaptım, felsefe okumak isteyenle karşılaşmadım. zaten bankada sözüm ona kaldırılan "harç" yerine adı değişerek ödenecek olan "öğrenim masrafı" gibi bir parayı güzel güzel verirken ablaya: 
--felsefe mi? uu, seviyor musun ki?
gibi bir soruya tabi tutuldum. sonra muhabbet aldı yürüdü:) geçen sene de niyetlenmiştim felsefe okumaya sormuştum açık öğretim bürosundaki amcaya o da demişti ki:
--yav kızım, matematik öğretmenliği okumuşun, işletme okusana yahu. ne yapacaksın felsefeyi demişti.
tey tey demiştim içimden. niye herkesin her şeye bir fikri var ki? tuhafız yahu milletçe, üzerimize vazife olan hiçbir şeye iştirak etmezken, bizle ilgisiz her şeye lafımız vardır. ayrıca farkındayım bunu buraya bağlamam da çok şahane bir duygu akışım olduğu göstermiyor, biliyorum. kendimin farkındayım:)
hı, dün bekledik işte o upuzun kuyrukta.(nasıl içime oturduysa, her paragrafta bu 6 saatlik kuyruktan bahsediyorum, olur öyle.) bir çay içelim artık, bir şeyler yiyelim diyoruz arkadaşımla. hallettik işi falan. oturduk, ayaklarımız nasıl ağrıyor ama. yemek yedik, muhabbet ettik, gelecek kaygısının gözüne vurduk, dem vurduk, ülkeleri konuştuk 3-4'er cigara yakıp çay da içtik. mutluyuz yani. unutmuşuz o 6 saati. ama bir şey bozmalı ya bu iyi vakti, nitekim oldu da. otobüs şoförü beni otobüsten attı. bağırdı, çağırdı ve beni indirdi otobüsten. artık diyorum ki adama;
-- şikayet edeceğim sizi bunu yapamazsınız. benim bu hizmetten faydalanmamı engelleyemezsiniz. 
o öyle rahat ki:
-- istediğine şikayet et. diyor.
düşünsenize ya, bir insanı rencide etmekten ötürü başına hiçbir şey gelmemesine o kadar alışmış ki. korktuğu, rahatsız olduğu hiçbir şey yok.
bunların yaşanmasına sebep de özetle şu: arkadaşımın otobüs kartını bende kart olmadığı için kullanmam. kart alacak kadar vakit yoktu çünkü. otobüsü görünce ve o otobüs 50 dk bir gelince ve saat de biraz geç olunca buna mecbur kaldım. ve ben açıklamasını saf saf adama yaptım.
sonra, eve geldim, sinirden ağlıyorum tabi. (dün de şişirdik, yüzü gözü)
şikayet ettim, ettik.
içimi rahatlatacak bir şey olur mu? bilmiyorum.ama düşündüğünden de dişli çıkacağım onu biliyorum.
deniyorum.


Ekim 15, 2012

kasvet

bu sene geçsin. 
yalvarıyorum. güzel geçsin.
şu kadar sıkıntıya, sinir krizine değsin.
özleme, kavgaya, kendimi çaresiz hissettiğime, anlatamadıklarıma, yapamadıklarıma, yapamayacaklarıma değsin. güzel olsun be. hiç hak etmemiş de değilimdir değil mi? iyi olur değil mi?
gözüm, kalbim, ruhum umudu görebilirken, bu kadar içimin daralmasına değsin bu sene. ne olur ki? bir derin nefes alsam, bir kere desem ki başardım. bir kerecik de olsa yeterli olabilsem kendime. huzurlu yanımı görebilsem, gösterebilsem.
çocuklar gibi olabilsem hep. hayallerimi sarıp sarmalaya bilsem. 

Ekim 11, 2012

sığınmak


şaşırıyorum çevremdeki herkese:
ve onlara her şaşırdığımda ve onlardan her çekindiğimde gelip buraya sığınıyorum. 
sonra bir kaç dize geliyor aklıma, büyük adamlarmış diyorum dizelerin sahiplerine, güzel adamlarmış:
selam olsun size, sana..


"an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
....
son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
..."
                    A.İlhan

Ekim 09, 2012

para

para varsa huzur vardır arkadaş, mutluluk vardır.
zira;
1.kitap almak
2.çay içmek
3.bir yerden bir yere gitmek ("yollar" demiyorum bile)
4.cigara tüttürmek
...
için az-çok fark etmez ihtiyaç vardır merete. zaten azlığı ya da çokluğu mühim değildir ya vardır ya yoktur. 

14

turgut uyar

Ekim 08, 2012

hiç

çocukken alamadığınız kararlar yüzünden pişman olduğunuz oldu mu sizin de? pişmanlığınızın bu denli beyninizi kemirdiği vakitler geçirdiniz mi? peki, çocukken ailenizden biri size kızdığında gidip de onları öptünüz mü sizde benim gibi, onlara küsmeyi aklınızdan bile geçirmediniz mi sahi? ve şimdi bunun kötü bir şey olduğunu fark ettiniz mi? kendi doğrularımı sahiplenemez olmuşum büyüdükçe; sevdiklerimi delicesine sevmekten. isyan etmem gereken vakitler olmuş sadece bir şeker için ama ben o şekeri almak için kıyametleri koparmamışım sırf üzülmesinler diye. insan küçükken neden başkası üzülmesin diye üzülmeyi seçer? len çocuksun işte yaşasana çocuk gibi. etsene isyanını. ağlamaktan aksa ya sümüğün.
benim kafa hiç çalışmamış hiç...

sanırım, sezen abla her daim haklı: "ne kadar az yol almışım.." http://fizy.com/#s/1ajfyy


Ekim 06, 2012

rastlantı


rastlayınca böyle, aklıma iki dize daha geldi "san" dan bambaşka:


"...
ay ışığında oturduk,
bileğinden öptüm seni
..."
                         C.S.

Ekim 05, 2012

kedere kader

kader,
üzerine konuşulacak ne kadar çok şey var.
üstelik "kadın" ın hayatı kader denilip geçilmeye bir "erkek" hayatından daha yatkınlaştırılmış. hani bir söz vardır ya -kaderi zorlamak- diye. o kader nedense bir kadın için hiç zorlanmaz bizimkisi gibi coğrafyalarda.

kadının,
ölümü kaderdir, dövülmesi kaderdir, beklemesi kaderdir, sürekli birileri hoşnut etmek zorundadır işte bu da kaderdir.
nokta
ne geldiyse aklıma.
esti işte.

Ekim 04, 2012

manzara

bu nasıl bir ağlamak isteği.

sabretmenin hakikaten bir erdem mi yoksa bir kandırmaca mı olduğuna dair şüphelerim gün be gün artmak da iken kaybedenlerin tarafına geçtiğimi seziyorum. çünkü ben en mutlu olmam gereken vakitlere bile üzüntü bulaştırır oldum.
insan kendini bilir ya hani, en çok ne istediğini bilir ya hani. ama o isteğe ulaşana kadar "gereklilik" ten ötürü yollar geçmek zorundadır: "keyiften" değil "gereklilik" ten. hayatında görüp görebileceği en güzel manzaranın yanından geçmektedir ama gerekliliğe kendini öyle bir kaptırır ki, en sonunda ne istediğini bile unutur. manzara hatır da bile kalmaz, onu hiç demeyim. mutluluklarımız gölgede kalırken görevler yüzünden bizler birer birer "başka insanlar" oluyoruz: ruhumuzdan ayrı.

ah be bu nasıl bir ağlamak isteği.
gidemediğim her ülkeye, hayatı sadece nefes almaktan ibaret gösteren herkese karşı koyabilirim sanırdım az vakitler önce. şimdi yenilgiyi kabul eden ama doğru yapıyor diye adlandırılan bir insancık oldum. ben bambaşka bir insan oldum kendimle tanışmaktan korkan.


şimdi o yolları ayaklarım şişene dek yürüyerek geçmek vardı. fotoğraflar çekerek her bir yanı yanımda taşımak vardı. 

durum budur, akılda manzara yoktur.

13

"...
zor günler elbet bitecek
belki ömrün görmeye yetmeyecek.."



nasıl anlatırsan anlat işte.

Ekim 03, 2012

12

içini boğan ne varsa onları dağıtmak, üstüne de bir cigara yakmak için var çay.

sokaklar, biz

biz, anakara'yı çok sevdik. anakara'da bizi sevmiş olacak ki sokaklarını bizle paylaştı:
"hayaller"-eylüller güzeldir.

fotoğraf: eylüller güzeldir