Kasım 27, 2011

***

aslında dün yazacaktım bakalım dün o anda hissettiklerimi şu anda cümlelere çevirebilecek miyim

iki sevdiğim ustanın, daha doğrusu birinin diğerine yazdığı dizelerle başlayayım...

"yeşil ipek gömleğinin yakası
büyük zamana düşer.
herşeyin fazlası zararlıdır ya,
fazla şiirden öldü edip cansever."
                                    C.S.

hayatı hep onlar gibi görmek istedim ben; en azından bir başka sevdiğim ve yıllarca Ankara'yı solumuş büyük üstad Özdemir Asaf gibi, hepsi hepsi büyük usta...

ani verilmiş bir karar, Ankara yine ayaza büründü, aşıkları tir titretiyor... Bizde sevgili'mle yapabileceğimiz en güzel şeyi yaptık; ankaranın ayazından firar ederek sinemaya kaçtık...

filmin ismi cismi pek önemli değil ama bir söz gerçekten büyüledi beni:

" ...devlete yeterince hizmet ettin oğlum, senin devletin ailen; gel hadi...."

insanların başka şeyler için ailesini kırmasının üzmesinin gereksizliğini gösteren harika bir replikti...

aileden kastım; bizlerin kuracağı aileler tabii ki; yoksa annemize babamıza her daim isyankarız; böyle mi olmak zorunda hayır değil ama bizim eşimizi anlamamızla; ilerde çocuğumuzu anlamamız arasında; yer ile gök arasındaki kadar fark var...

filmden sonra otobüslerdeki hep hüzünlü vedamız ama ilginç bir olay geldi başıma...
bir baba iki oğul....

küçük çocuk; 
-baba keşke taksiyle gitseydik; çok trafik var
-paramız yok oğlum
-baba kaç lira veriyorsun şimdi buraya?
-4.5 lira oğlum
-takside 10 lira tutar
-bir şeyi bilmiyorsunuz en az 20 lira tutar.

ankaranın neresinden taksiye binerseniz binin, 20 25 lira tutar zaten hep. neyse.

çocuk güler. abisi de onu eşlik eder.

bu muhabbetler hep tanıdık geldi bana bizde sevgilimle böyle kelamlar ederiz hep :)

aradan 5 dkka geçti. 
telefon çaldı.
büyük çocuk; 
-efendi anneciğim
-......
-babama gi gi gidiyoruz (!)
-.....
-bugünde be be bende kalın dedi.
-....
-tamam anne.

baba;
-noldu oğlum.
-annem eşyalarınızı alın gelin diyor.
-yok bende kalırsınız bugünde.
-an annem öyle dedi.

sessizlik çöktü. ama sanki tüm otobüse çöktü. benim yüreğime çöktü o anda. o sessizlikte durdum hayal ettim onlar şu anda ne düşünüyor... sizce ne düşünüyorlar?

o çocuklar bunları belki hiç hak etmedi, tabii ki bi taraf haklı; ama haklı yada haksız diye ayıramayacağımız iki çocuk

peki neden?

bi kadın mı?
başka bir uğraş mı?
yoksa düşünce farklılığımı?
yoksa sadece kader mi?

film de ne diyordu tekrar hatırlayalım....


" ...devlete yeterince hizmet ettin oğlum, senin devletin ailen; gel hadi...."


hiç birşey o çocukların aklından benim ve sizlerin tahmin ettiği şeyleri geçirmeye değmez değmeyecek...

ankara bir gün daha bana bunları düşündürdü 
sizlerde düşünün ne geçecek içinizden


düşünün o ama büyük usta edip cansever'in şu dizesinide hatırlayın...

"ne gelir elimizden insan olmaktan başka..."

özellikle canım sevgilim'e ve size bir not : 
"uyanınca çocuk olmak dileğiyle..."


***cümlelerime cümle katan: sevgili'm

Kasım 26, 2011

anakara

sokaklarında yürüdüğün, yürümeyi sevdiğin zamanlar da güzel buralar. 

Kasım 25, 2011

kocaman

"Şimdi kocaman denizlerde, kocaman gemilerde
Neden yok küçüklüğümüzdeki büyüklüğümüz;
Çocukluğumuzun bahçelerinde, o evlerde
Kağıttan gemilerimizi yüzdürdüğümüz.
Bir şeyler mi kalmış çocukluğumuzda,
 Çocukluğumuzla çözdüğümüz..."
                                                                               Ö.A.

Kasım 24, 2011

öğretmenler günü

çocuklarınızla çabucak kavuşabilin, onların ellerine, hayatlarına dokunabilin. bırakın, size binlerce soru sorsunlar. bazen çocuklar sevgilerini sorarak gösterirler ve bazen insanlar şanslı olurlar, yüzlerce çocuğun gözlerine bakabilme fırsatı yakalarlar bir ömür. ve yüzlerce çocuğun sorularını işitme şansına erişirler. 
öğrencilerini görmek için sabırsızlanan arkadaşlarım,
öğrencileriyle hayaller kurabilen öğretmenlerim,
anne'm, baba'm, sevgili'm,
öğretmenler günümüz kutlu olsun.


Kasım 19, 2011

bugün Anakara'da

bir sürü öğretmen vardı. hayallerini ertelemek zorunda bırakılmış, öğrencilerine kavuşamamış öğretmenler. eğitim fakültelerinden mezun olmuş, fakat sonrasında neden bunca yıl o bölümlerde okuduk ki diye düşündürtülen, pişman edilen bir sürü öğretmen. öğretmenlik vasıfları çoktan seçmeli testlerle ölçülen hatta çoktan seçmelileri çok çok doğru yapmaları da yetmeyen öğretmenler. 
demirtepe'den kızılay'a yürüdüler, yürürken dertlerini anlatmaya çalıştılar. sloganlar attılar, tek istekleri olması gerekene ulaşmaktı: öğretmenlik yapmak.
bugün orada olamadım, arkadaşlarımla bir ağızdan bağıramadım. gitmek istedim ama gitmedim. düşündüm, umut ettim, bir gün bu ülkede insanlar hayallerine ulaşabilsin diye dua ettim. bir an gülümsedim. çok güzeldi.
....
..
bugün Anakara'da ben en sevdiğim matematik öğretmenimin kalbini kırdım. sanki O'nu önemsemedim sandı, yapmak istediklerine saygı duymadığımı ya da düşündüklerini ciddiye almadığımı sandı. el ele, demirtepe'den kızılay'a sloganlar atarak yürümeliydik, biliyorum...
öylesine güzel bir öğretmen olacaksın ki sen sevgili'm; ben sana hep imreneceğim, senden ilham almaya çalışacağım, gurur duyacağım.. öğrencilerini de kıskanabilirim, haberin olsun :)

Kasım 17, 2011

gece

karla karışık yağıyordu az evvel yağmur, şimdi tek başına. usuldan yağıyor. bir sokak lambasının ışığından takip etmek onu en güzeli; açık seçik görebiliyorsun her birini. garip bir gece, içimde insanları suçlama isteği var, geçip karşılarına bas bas bağırmak istiyorum. sanki endişelerimin, sabırsızlıklarımın sorumluları onlarmış gibi kavga etmek istiyorum onlarla. sonra da ağlamak, hıçkıra hıçkıra ağlamak.
 garip bir gece, durup dururken hem de.

Kasım 12, 2011

muhalefet

çocukken hiç durmadan hayal kuranlardandım:
çok ama çok kar yağmasını hayalledim anakara'ya bu okulun tatil olması için değildi; karlardan bir ev yapacağımı içindeki tüm eşyaları karlardan oluşturacağımı düşledim. bu ev tek katlı olacaktı çünkü annem müstakil evlere hep hayranlıkla bakardı, bilirdim. ayrıca alt komşumuz olmayacaktı bu durumda ve biz kardeşimle kardan evimizin salonunda top oynayabilecektik. buna o kadar çok inandım ki, kutuplarda yaşayan insanları hep en yakın arkadaşım sandım. zaman geçti, ben ne kardan ev yaptım ne de kardan bir atarim oldu. ama ben kar yağdığında hep delicesine sevindim. gökyüzünde kar pembesini görünce, uyumadan çok gece kar yağacak diye bekledim. alışkanlık işte, büyüyünce de insan elinde kahve bekleyip duruyor camda kar yağsın diye.
su birikintilerinden hiç nefret etmedim hatta o kadar çok sevdim ki yağmurlardan sonra mahalle aralarında oluşan su dolu çukurlarda küt saçlı, tombul o kız çocuğunun yansımasına baktım. yazın gidilecek tatilleri düşündüm, denize girecektim. ama hep karşı bir kıyı olacaktı, başka bir ülkenin kıyısı ve ben tee oraya kadar yüzecektim. derken kayıkları çok sevdim, okyanuslara heveslendim. hiç okyanus görmedim ama yağmurları biriktiyorum.
...
..
.
zaman her gün uzaklaştırıyor sanki umutlardan insanları. gerçekliğin peşine düşmeye itiyor bizi, sonra bir bakıyoruz kocaman bir fabrikanın emeğini alamayan işçileri olmuşuz. bizler kuruyoruz hayalleri, başkaları gerçekleştiriyor. önceleri biraz çıkarıyoruz sesimizi ama bakıyoruz yetmiyor gücümüz, değiştiremiyoruz düzeni, susuyoruz. alışıyoruz. yitiriyoruz kendimizi.
evet, sorguluyorum. 
huysuzluğumdan değil, herşeye karşı çıkmak gibi bir amaç gütmekten ya da insanları kıskanmaktan değil bu. sadece düşünüyorum; kimseye zararım olmadan, üzmeden, kırmadan;
içimden grev yapıyorum aslında, meydan okuyorum gücümü yetiremediğim, değiştiremediklerime. gülümseyen insanlar çok olsun istiyorum, hayaller olsun, umut olsun.
evet, hiç bir şeyi değiştiremeyecek olabilirim, ama kolay pes etmek istemiyorum. 
bu yüzden sorguluyorum.
ilerde dönüp ardıma baktığımda olmayan hayallere, istemeden yaptıklarıma üzülürüm ama eğer sokaklarda bağıra bağıra şarkı söylememiş olursam, uçurtma uçurmazsam kahkahalar atarak ya da balık tutmazsam belime kadar suya girip o vakit daha çok üzülürüm.
utanırım,
yansımasına bakıp da, okyanuslara heveslenen o kız çocuğuna mahcup olurum.
ben sırf her şeye karşı çıkayım, huysuzlanayım diye sorgulamıyorum. 
bana küssün istemiyorum çocukluğum, hepsi bu.

Kasım 08, 2011

aşk'a

...
 "umut etmek" gibi dev bir güzellik sözünü ettiğim. ve "hayaller" gibi tarifsiz bir ülke.

Kasım 04, 2011

rüya

gerçek gibi rüya gördüm, o kadar sahiciydi ki. uyanınca birden, en güzel yerinde, kendime kızdım. hem de otobüste uyuya kalmıştım, o rüya için tüm anakara'yı  belediye otobüsüyle dönüp durabilirdim. 

kayıklar

yazabilmek istediğim o kadar çok şey var ki. ama neresinden başlayacağını bilememek belki de bağırmak isteği buna engel oluyor. öte yandan susmak, gülmek, bakmak, sarılmak, özlemek, aşk, kızmak, umut etmek, hayal kırıklığı, kız çocukları, deniz kokusu, hüzün, mutluluk, heyecan,... bunları nasıl dillendiririm bilemiyorum. 
garip!
oysa ki bu saydıklarım ve nicesi o kadar net açığa çıkıyor ki bugünlerde. içim de kayıklar var sanki her an alabora olacaklar gibi bazen, bazen de hiç bir dalganın gücü yetmezmiş gibi onlara. mutluluktan gözlerimin parladığı anlarla, öfkemin beni mutsuz ettiği anlar iki yakın arkadaş gibiler. duygularım birbirine giriyor ben nedenini bulamıyorum. ama bu beni hırçın yapıyor, fark ediyorum. çözüm üretemiyorum.
ama az evvel öğrendim ki, yemekli vagonda çay 1,5 lira, Türk kahvesi 2,5 lira imiş. şimdi, haydarpaşa garında olsak ya. ya da cunda' da bir meyhane de. 
hele şimdi tanımadığımız bir şehrin hiç el ele yürümediğimiz sokaklarında daha evvel hiç görmediğimiz ahbaplarımızla muhabbet ediyor olmak vardı.
ve şarkılar
ve şiirler,
ve birbirinden güzel düşler...

Kasım 01, 2011

matematik seksüel

"Bir gün, bir an-bir günün bir anında
Seni sevecek kadar-sana seni anlatsam
Başımdaysam sonunda-sonundaysam başında
Yürüyor yenilenen, yorulmayan bir anlam.
Sözcüklerin içinde-sözcüklerin dışında,
Düşünlerinde eksik, yaşamlarında tamam.
Sen de anlamalısın gidiyorken yanında,
Başına vura-vura ben sana anlatamam.
Üşünen gecelerin sıcak karanlığında
İki´den bir´i, bir´den iki´yi çıkaramam."
                                                                           Ö.A.