benim kpss'ye hazırlanıp bir yandan da dershanede etüt öğretmeni olarak çalıştığım yıldı, sevdiğim iğneada'ya atanmıştı ve aramızda çok kilometreler vardı. bir hafta sonu anakara'ya gelecekti ve çapraz sarılacaktık. dershanede kazandıklarımdan, verdiğim derslerden biriktirdiklerimden ikinci el bir filmli fotoğraf makinesi alıp sevdiğime hediye etmek istiyordum. sıhhiye balıkçıoğlu pasajında buldum makineyi, aldım. nasıl heyecanlıyım nasıl. asla tahmin edemeyeceği bir hediyeydi. o uzak yolların çıktığı denizlerden, evlerden, sokaklardan fotoğraflar çekebilecekti. sonra anakara'ya geldikçe ve hatta daha sonra biz temelli kavuşunca el ele fotoğrafların baskısını almaya gidecektik. bunca anlam yüklediğim hediyemi paketlemeye sıra gelince bir hediye kutusu almaya karar verdim. karanfil sokağa çıktım sıhhiye'den. bu tür şeyleri karanfil'den bulabilirsiniz. orada bulamazsanız yüksel'de bulursunuz. ama anakara'da çok şey bulursunuz. ben aşkı da buldum, umudu da, özlemi de, mis gibi simiti de. hava soğuktu, burnum üşümüştü. kutuyu buldum. otobüste oturabilince çantamdaki makineyi kutuya koydum. eve gidince mektubumu yazdım. onu da kutuya koydum. yetmedi umudumu, hayallerimizi, sevgimizi koydum kutuya.
şimdi o kutu içinde nice anılarla ege'de, evimizde kitaplığımızın üstünde. on beş yılda biriktirdiklerimizle başka başka kutular da doldurduk. önce ikimiz, altı yıldır da kızımızla gördüklerimizi, yazdıklarımızı, gezdiklerimizi, çizdiklerimizi koyuyoruz kutulara.
ve bu eylül akşamında sek kahvemi bize kaldırırken, hediye kutularına selam yolluyorum.