geçen sene kpss kursundaki rehberlik dersi hocamız derdi ki "unutmayınız! sizler zaten öğretmensiniz yani meslektaşlarımsınız. sadece siz seçtiğiniz kurumla ilgili seçim sürecine takıldınız."
ben sadece seçtiğim kurumla ilgili seçim sürecini sorunsuz atlatabilen bir öğretmenim. diğer arkadaşlarımdan farkım budur. zira biliyorum ki, bu mesleği yapmak için heyecanla bekleyen, sabırla çalışan ve uykusuz onca gün geçiren bir sürü güzel arkadaşım var. bu ülke de doğmanın şanssızlığıdır sürekli yarışmak. halbuki, çocuk olabilmeyi hak eden güzel çocuklardık.
evet, öğretmen oldum. hem de tam bir hafta oldu ben öğretmen olalı.
hayır yeni mezun değilim. 2010 yılında mezun oldum. o zamanlar bambaşka hayallerim vardı, denemedim kpss'yi, çalışmadım. istemedim hiç küçücük çocukların hayallerinin sınavlara bağlı olduğunu bile bile onlara yalanlar söylemek, öğretmenler odasında altın günü muhabbetlerini dinlemek, müfettişin okula geleceği günlerde okulculuk oynamak hiç istemedim. annem de babam da öğretmendir, defalarca söylemişimdir bunu zaten, onların arkadaşları vardı sevmezdim hiç çünkü öğretmenlik için çok ruhsuzlardı. öte yandan gözlemlediğim kadarıyla mesleğin en güzel yanı olan çocuklar onca angaryanın içinde arkalarda bir yerlerde kalırlar çünkü öğretmenin kafası hiç rahat değildir. zaten ilk aylar ders programları bir türlü rayına girmez, sonra öğretmen hep bir şeyleri yetiştirmeye uğraşır. son konular yetişmez. konuyu geçtim de çocuklarla hayal kuramayacak mıyız la?
dedim ya, direndim, kanayan bir şeyler vardı çocukluğumda. kahramanım olanlar hep kayıklara binip gidiyorlardı fakat öğretmenlerim hep bir şeylerden yakınıyorlardı. annem, babam, özden öğretmenim...
eğitim fakültesinde okumak istemedim, okudum. mutlu olamadım hiç hemde. çoğunlukla hiç bir şey olamazsak öğretmen oluruz zihniyetini güderek öğretmen lisesi okuyup bu fakülteyi kazanan insanlarla karşılaştım. oysaki bu ülkede köy enstitüleri vardı: oradan mezun olan öğretmenler halkı için kendini adayan insanlardı. enstrüman çalan, dünya klasiklerini okuyan, okullarını kendileri yapan, senaryolar yazıp bunları canlandıran ufukları geniş güzel kalpli insanlar. bir yanlışlık vardı biliyordum, aynı sırada okuduğum insanlarda ,bende, üniversitedeki hocalarımda bir yanlışlık vardı. ve ben bu yanlışın içindeydim. kaçmaya çalışıyordum, yapamıyordum.
üç yıl direndim. yanlışın içinde kaybolmamak için.
şimdi öğretmenim.
denizin kıyısında küçük bir kasabada öğretmenim hem de. denizin sesi içimdeki korkuları almıyor ama. çocuklar en az "ege" kadar güzeller. ve ben korkuyorum ruhsuz bir öğretmen olmaktan, kaçtığım şeyleri yapmaktan, hayatımın sadece müdür yardımcısının yapacağı ders programını beklemekten ibaret olmasından, ay başlarını gözlemekten, öğretmenler odasındaki ritüel haline gelen altın günü muhabbetlerinin tam ortasında çırpınmaktan korkuyorum.
çocuklarla tanışırken, umut bana dedi ki "öğretmenim ben de anakaralıyım. ama hiç gitmedim. büyüyünce ne olacağıma karar vermedim. annemle babam ayrıldı benim. biz annem, ben ve kardeşim burada kalıyoruz."
onun için bir şeyler yapmak istedim. çok istedim. gözleri güzel bakıyordu kalbinin kırıklığına rağmen.
biliyorum, hepsinin hayallerini koruyamam. gücüm yetmeyebilir buna. ama öğretmen oldum ben, onların hayaller kurmalarına yardımcı olabilirim. tıpkı özden öğretmenim gibi.
bana şans dileyin olur mu?
bu kez bir yanlışın içinden binlerce güzellik çıkarabileyim. ve öğrencilerime onca matematiğe rağmen anlatabileyim; şiirlerin, sırt çantalarının, uçurtmaların ve bisikletlerin gücünü.