"hadi bir şeyler söyle, çocuk gözlerim dolsun."
hem sindireceksin olan biteni, hem içini dökemeyeceksin hem de ruhunun acıtılmasına izin vereceksin.
---
bu ara şarkılar anlamsız.
---
büyüyorsan eğer, bunu dibine kadar hissettirecekler sana. sorularını, kızgınlıklarını ve üzgünlüklerini saklamayı öğreneceksin öncelikle, mutlu gibi yapmalısın ki kimse üzerine alınmasın senin hüznünü. insanın çocuk olduğu vakitleri özlemesinin sebebinin büyüdükçe dürüstlükten verdiği tavizler olduğunu düşünüyorum. ve çocuklara hayranlığım büyüyor. kendim dahil büyümekte olanlara acıyorum ve büyüklerden nefret ediyorum.
zorlanıyorum işte neden anlamıyorsunuz?
ha, bazen düşünmüyor da değilim: ya diyorum, sek kahve abartıyorsun sen bu büyümek mevzunu. yaşa işte güzelim! düşünmeden, sorgulamadan, merak etmeden. konuşulanlara evet de, başını salla. anlamsızca gülücükler saç her yere. derdin ne be sek kahve?
muhabbet etmek istiyorsun değil mi? biliyorsun, her daim mutluluklar üzerine konuşulmaz, her şey güzel gitmiyor evinde, sokağında, ülkende.. bunları konuşmak istiyorsun değil mi? fikirlerini merak ettiklerin var, ama onlar senin fikirlerini merak etmiyorlar ki. bu çok acımasız. sen onların umutsuz anlarında bile merak ettin ki, üzülmeyi göze alarak onların gözlerinin ta içine bakarak onları dinledin ki. yeri geldi seni suçladılar, kızmadın sen onlara. ve yeri geldi onların hüzünlerinin sebepleri arasında kendini gördün ama vicdan azabının verdiği suçluluğu onlara yansıtmadın. peki sana neden böyle yapıyorlar sek kahve?
----
anlamıyorum. hayallerimle suçlandığım zamanlar oldu, umutlarımla yargılandığımı hissettirdikleri anlar vardı. şimdi umutsuzluklarımı yadırgıyorlar, mutsuzluğuma kızıyorlar.
ben mi deliriyorum? siz mi?