yollara ...
oysa ki iki sırt çantası yeterliydi; kayıklarla okyanuslara açılmaya...
Temmuz 14, 2025
defterler
Temmuz 11, 2025
kupa
olduğum yerin, yaptıklarımın, dinlediklerimin, okuduklarımın, düşündüklerimin bana yetmediği günler oluyor. aç gözlü bir şekilde daha fazlasını istemek gibi bir durum değil bahsettiğim. ruhumun beslenmekten yana eksik kalması gibi. bunu en çok sevgimi ve hayallerimi "sonlu" yapmaya çalıştıklarında hissediyorum. düşünsenize zihniniz bir bahçe; yağmuruyla, güneşiyle, soğuğuyla, tozuyla, toprağıyla sizin bahçeniz ama diyorlar ki yağmur yağınca oturma bahçede oysa ki otururum!! kar yağarsa da oturum, çiçek açarsa da, yıldız kayarsa da... anlatıyorsun bunu ama bahçesinde çiçek olmayan benim papatyalarımı darmaduman ediyor işte. belki ben o bahçeden taşmak istiyorum, bambaşka coğrafyalardaki papatyaları sulamak istiyorum.
kupanın içindeki sek kahve o kupaya sığmıyor ve sığmak gibi bir derdi de yok üstelik.
ilkokuldan beri memleketin hemen hemen tüm seçme seçilme sınavlarına girmişimdir. kimisinde seçildim kimisinde seçilmedim. ama hepsine çok emek verdim. hepsi için önce hayal kurdum sonra hayallerim için var gücümle çalıştım. bazı hayallerimin sınavlara bağlı olduğunu bilmek oldukça hüzünlü, acımasızca ama elimden geleni yaptım. çünkü insan elinden geleni yapmalı, günün sonunda hayal kırıklığı yaşasa bile elinden geleni yapmalı. yine bir sınava hazırlanıp bir yandan da hayal kurduğum anakara günlerinden birinde kocaman bir kupa aldım kendime: 4 kepçe çorba alırdı içine ki tahayyül edin nasıl kahveler, çaylar içildi kendisiyle. o kupa ile sek kahvemi tüketirken papatyaları birilerinin darmaduman edeceğini düşünürdüm ama hepsini, herkesi alt ederim derdim. bu inanış beni huzurlu kılan, ruhumu besleyendi. ne zaman kendi gücümden şüphe duydum o vakit azalıyorum gibi hissettim.
biliyorum birileri bizi kalıplara sokup en sevdiğimiz sek kahve kupalarının içine hapsetmek isteyecek. olmasın öyle! taşmaktan korkmamalı aksine eksilmekten korkmalı. kendimi en çok sevdiğim zamanlardı kupadan taştığım günler çünkü not defterlerime, saman kağıtlarıma kahve izi ve kokusu bırakırdı o taşkınlar.
ben o günlere özlemle sarılırken, ahmed arif'de şöyle der:
"...
can benim, düş benim
ellere nesi?
hadi gel,
ay karanlık..."
Temmuz 09, 2025
dalgalı
anakara’da büyüdüm ben. hatta öyle bir büyüdüm ki öğretmen olup da çandarlı’ya gelene dek hep anakara’da idim. bu çok yaş almak demek bozkırda, e bir de ekleyin üzerine öğretmen olmakla rotayı başka yere çevirmek arasında verilemeyen kararlarla geçen vakti. uf uf! ne sokaklar, ne hayaller, ne kavgalar, ne hayal kırıklıkları, ne umutlar, ne arkadaşlıklar, ne çabalar, akşam simitleri, sabah ilk durağa yürüyüp ayakta kalmadan okula gidebilme becerisi, kızılay, tunalı, sıhhiye, mebusevleri, emek, metropol sineması, çay, çorba, tek pota maçlar kimi zamanda çift kale maçlar, karanfil’de üst kattaki kitap kafeler, yokuş aşağı sürülen patlak frenli bisiklet, doldurulan kasetler…
fakat güzel büyüdük.
evimiz sobalı ve kiracıydık ama
biz yaz tatillerinde denize doğru gidebildik, sonra sobalı bir ev sahibi olduk
yine gidebildik ardından kaloriferli evimiz oldu yine … annem ve babam bunu
bilinçli mi yaptılar bilmiyorum ama kardeşimle bana hep bir yaz tatili
yaşatabildiler (iyi ki). biz iki bozkır bebesi bu “şartlar zorlanarak”
yaşatılan yaz tatillerinin hakkını verdik kanımca. öyle bir denize girerdik ki
ağzımızdan yüzümüzden tuz gelirdi bunu tolere edebilmek için tatlı bir şey var
mı diye çıkardık denizden bir anlığına, sonra tekrar. en sevdiğim ise gece yatağa yatıp, gözlerimi
kapattığımda sanki dalgalar beni kıyıya doğru götürüyor gibi hissetmemdi. bu
his sonraki yaza kadar sek kahvenin umuduydu işte.
…
bozkır bebesi büyüdü, umuduyla
büyüdü belli ki.
dündü, umay ile denize giriyoruz,
deniz dalgalı, bulanık. nazlanıyorum da bir yandan girmesem mi falan derken.
aman be dedim, sen sek kahvesin umudunla düşün. dalgalar da zıpladık, atladık,
koştuk, güldük, su yuttuk, takla attık. durdu dedi ki bana umay, anne cidden
çok eğlencelisin sen, oturma kumda, hep denizde kal.
çok uzun zaman sonra kendimle
gurur duydum, hem de "sokağın tavanı" kadar.
Temmuz 06, 2025
geceye güzelleme
kış geceleri olurdu anakara'da, gökyüzü böyle hafif pembe bilirdim ki ya da umardım ki kar yağacak. zaten geceleri ders çalışmasını, makale okumasını, müzik dinlemesini, hayal kurmasını, kitap okumasını seven biriydim. gecenin gündüze döndüğü bir an vardır, o an çok büyülüdür mesela. üzerinden biraz daha zaman geçince sokakta hafif bir hareket başlar derken yavaş yavaş insanlar çoğalır. sonra büyü biter . dağılabiliriz. zira artık hepimizin günlük telaşlarında kaybolma vakti gelmiştir. örneğin, gündüz edilen sohbetler hep öylesinedir: iki ders arasında, bir dolmuş durağında, belki bir yemek molasında belki de eve gidiş rotasında. öylesine. zaman geçsin diye edilen sohbetler. ne kadar da kalp kırıcı değil mi? öylesine...
ya gece sohbetleri... uyumazsın, uzun uzun konuşursun, bir o kadar da dinlersin. zaten bu saatte ne dolmuşu olsun ki durakta bekleyesin, gece yemek yersen kilo almaya meyleder vücut. dolayısıyla yanındakine, kalbindekine odaklısındır. dikkatin dağılmaz kolay kolay. en fazla bir çay bardağı ile bir buzun dayanılmaz uyumuna şahit oluruz ve arkadan da şimdi olduğu gibi "ferdi özbeğen- gündüzüm seninle" çalar. (hayat işte geceler de dahil çelişkilerle dolu). işte gece bu yüzden güzeldir, senindir, paylaşmak istediğinindir. gecesini size ayıran insanları çok sevin, bir kış gecesi pembe anakara gökyüzüsü kadar sevin onları.
iyi geceler.
ve şimdiyse arkadan " candan erçetin- söz vermiştin bana" çalıyordu.
Temmuz 01, 2025
park
Eylül 22, 2024
ilginç
Eylül 01, 2024
küllük
Ağustos 30, 2024
dilek
Ağustos 24, 2024
bencil
" yazmak iyi eder çünkü her şeyi"
belki öyle belki değil bilmiyorum ama ne zaman yalnızlık burnumu sızlatsa sana koşuyorum sevgili blog. bencil bir arkadaş modeli gibiyim değil mi? : mutluluklarını yaşarken hiç sesini soluğunu çıkarmayan ama mutsuzluklarında deli gibi arkadaşını arayan tiplerden... aslında böyle değildim ben. bunu da uzun uzun dertleşiriz belki...
Ağustos 26, 2023
ucuz uçak bileti
çocukluğumdan beri isterim farklı coğrafyalarda bambaşka sokaklarda dolaşmayı: kahve içeceğim yeri ararken kaybolmayı... çat pat ingilizcemle birisine yol sorup onu yarım yamalak anlayıp da kahve içeceğim mekanı bulduğumu sanmayı, belki birileri ile arkadaş olabilmeyi. çocukken hayal kurabilmek cidden hayal kurabilmek oluyor: bir kere dünyaları yerinde oynatabileceğine inanıyorsun. güçlüsün hem de herkesten güçlüsün. ülke ülke gezme hayallerimi kimi zaman bisikletin üstünde kimi zaman trenle bazen yürüyerek diye hayal etmiştim. bununla ilgili kitaplar okudum, filmler izledim, rotalar yaptım kendime hatta. büyüdükçe de anlattım insanlara hayallerimi hem de aynı heyecan ve inançla. sonraları en sevdiklerimin dahi beni geçiştirişlerini izledim, bana saygı duymayışlarını ve saçmaladığımı hissettirdiler. (insanlar sevdiklerine neden acımasızdır ki?) böyle hayalleri olmayanların benim hayallerimi yapabildiklerini gördüm, görüyorum. şimdi onların gezdikleri sokakları ben dinliyorum, izliyorum ama içim nasıl da buruk...
neye göre kime göre bilmiyorum ama ucuz uçak bileti diye bir şey varsa umarım çıkar karşımıza...
Ağustos 23, 2023
çözüm
"...
masadan eksiliyor dostlar
..."
okuldan çıkıp eve varmadan "gel bir kahve içelim be" diyeceğim kimsem kalmadı. ilk zamanlar bu duruma içerledim yalan yok. sonraları umursamamaya başladım belki mecburiyetten belki kendi kabuğumda yaşıyor olmanın keyfine varmaktan. problem çözmek benim için pek de zor değil: günlük kahve içme miktarımı artırarak çözüme ulaştım. zira içilen sek kahveler hem kendime hem de kendimce sevdiklerimeydi. onlar için sek kahveler dolup taşarken fincanlarımdan anlayamadığım bir şey oluyor :neden gözlerinin içine bakarak umutlarını, hüzünlerini dinlediğim insanların bana aynısını yapamadıkları...
Ağustos 22, 2023
zamanlar sonrasına
iki bilemedin üç yıl için yapacaklarıma dair konuşmam bile hazır. çok hazırım, heyecanlıyım zamanlar sonrası için..
Ağustos 08, 2023
izlemek
Mayıs 21, 2022
analar ve kızları
Ocak 15, 2022
anakara -bir-
Aralık 11, 2021
dört kez anlaşılmamak üzerine
aynı sokağı dört kere dönüp dolaşırken konuştuğumuzdan olsa gerek, anlaşıldığımı sanmıştım. elbette yanılmışım zira hiç anlaşılmamışım.
öyleyse