Temmuz 06, 2025

geceye güzelleme

kış geceleri olurdu anakara'da, gökyüzü böyle hafif pembe bilirdim ki ya da umardım ki kar yağacak. zaten geceleri ders çalışmasını, makale okumasını, müzik dinlemesini, hayal kurmasını, kitap okumasını seven biriydim. gecenin gündüze döndüğü bir an vardır, o an çok büyülüdür mesela. üzerinden biraz daha zaman geçince sokakta hafif bir hareket başlar derken yavaş yavaş insanlar çoğalır. sonra büyü biter . dağılabiliriz. zira artık hepimizin günlük telaşlarında kaybolma vakti gelmiştir. örneğin, gündüz edilen sohbetler hep öylesinedir: iki ders arasında, bir dolmuş durağında, belki bir yemek molasında belki de eve gidiş rotasında. öylesine. zaman geçsin diye edilen sohbetler. ne kadar da kalp kırıcı değil mi? öylesine...

ya gece sohbetleri... uyumazsın, uzun uzun konuşursun, bir o kadar da dinlersin. zaten bu saatte ne dolmuşu olsun ki durakta bekleyesin, gece yemek yersen kilo almaya meyleder vücut. dolayısıyla yanındakine, kalbindekine odaklısındır. dikkatin dağılmaz kolay kolay. en fazla bir çay bardağı ile bir buzun dayanılmaz uyumuna şahit oluruz ve arkadan da şimdi olduğu gibi "ferdi özbeğen- gündüzüm seninle" çalar. (hayat işte geceler de dahil çelişkilerle dolu). işte gece bu yüzden güzeldir, senindir, paylaşmak istediğinindir.  gecesini size ayıran insanları çok sevin, bir kış gecesi pembe anakara gökyüzüsü kadar sevin onları. 

iyi geceler.

ve şimdiyse arkadan " candan erçetin- söz vermiştin bana" çalıyordu.

Temmuz 01, 2025

park

gün gelir sığamazsın kalbine, olduğun yere ve bazen de sığınamazsın ya en yakınına işte o vakitler soluğunu parkta alır kişi. çocuk ya da yetişkin fark etmez kanımca.
çocukken bir salıncak avutur minicik yumruğumuz kadar kalbimizi. en avutmazsa kaydırağa merdivenden çıkmayız, tersten çıkarız da yine avuturuz kendimizi de yetişkin olunca işler biraz daha karışık.

"çocuktum, ufacıktım,
top oynadım, acıktım."

hatırlarım, bazen bizi parka götürürlerdi mutlu olurduk çok mutlu olurduk. annem, babam çok götüremediler parka bizi, çalışıyorlardı. anne-babanız öğretmense onları paylaştığınız birçok abiniz ablanız olur çünkü. bir kez amcamın bizi parka götürdüğünü çok kez de dayımla teyzemin bizimle beraber parka geldiği aklımda kalmış. biliyor musunuz bana bisiklete binmeyi dayım öğretmişti. anakara'da mahalle arasındaki parklarda onca apartmanın arasında 3-5 oyuncakta saatler geçirirdik. bambaşka bir dünya gibi. oradan oraya koşturup salıncak kapardık, kimisinin annesi salıncağı kaptık diye bize kızardı. halbuki kendi çocuğu dakikalardır sallanıyordu ya ne vardı paylaşaydık. oradan koşardık şu dönme dolabın daha basit versiyonu olan dönen platformlara. aramızdan biri deli gibi döndürürdü bizi orada, başımız dönüp de midemiz bulanana kadar. bir de bizim mahalle parkımızda maymun gibi asıla asıla yürüdüğümüz oyuncak vardı onda adeta daldan dala geçerdik. bir kez kardeşim poposunun üzerine düşmüştü, canı çok yanmıştı, ben çok üzülmüştüm. o benim üzülmediğimi sanmış olabilir ama nefes alamamış gibi olmuştu benim de  canım çok acımıştı... 
derken biraz büyüdük artık kendimiz gidiyorduk mahalleden arkadaşlarla parka. o parkın diğer yarısındaki basketbol potalarında takılmaya başladık. parkın ismi bizim için "aşağı pota" idi. büyük abiler vardı orada, iyi basketbol oynarlardı. oyuncu eksik olunca bizi de alırlardı maça. tek pota çevirirdik. ben kız başıma en az onlar kadar iyi oynardım basketbolu. her maçta artık bende vardım. sağlam şut atar, iyi turnikeye giderdim. daha küçük çocuklar salıncaklarda, kaydıraklarda idi. hayat devam ediyor, apartmanlar çoğalıyor, çocuklar büyüyor, kuşlar her şeye rağmen göçüp göçüp dönüyorlardı.

"...
bir de baktım, melekler,
başlarında çiçekler.
devlere el bağlıyor,
gizli gizli ağlıyor.
kılıcımı çıkardım,
perileri kurtardım."


ekmek arası peynir, salatalık, domates yiyip maça, oyuna devam ettiğimiz günlerden benim öğretmen olduğum günlere geldiğimizde perileri kurtardığımı sandığım bir zamanda anakara'dan uzaktaki bir parkın bankında canım ilayda'm ile sabah ezanına dek oturdum. çok şey anlattım, bir sürü de dinledim. yani öyle sanıyorum. arkamda potalar yanımda salıncak, kaydırak...zira kimse akşam ezanı okunmadan eve gel demedi. ben de gitmedim.