Şubat 23, 2013

çok

içinde yolculuklar olan filmler izlediğimde,
trenler olan kitaplar okuduğumda, ağlıyorum. çok ağlıyorum.

Şubat 18, 2013

dostoyevski

 "aslında insanı en çok acıtan şeyhayal kırıkları değil. yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır." 
demiş.

Şubat 17, 2013

kin

yapmam sanırdım, ben kin tutamam. demek ki tanımamışım kendimi bu vakitlere dek. güçlü olabilmeyi diliyorum, uğraşıyorum. zaman yanımda olsun lütfen. o kadar kolay değil yanlışlar yapıp insanların hayatlarındaki yönleri değiştirmek bunun için özür dilemek ve devam etmek.
kimsenin yanına kalmamalı bencillikleri.
kurguluyorum bu ara çok, planlar yapıyorum: hayatıma karışmış ve kişiliğimden ödün vermiş olmama sebep olanlar için. çekip silahı vuracak halim yok onları ya da zehirleyecek :) konumlarımız değişecek sadece onlara özel bir bencillik takınacağım ki dünyanın en kötüsü hissedecekler kendilerini.
biraz zaman sadece.

Şubat 04, 2013

Şubat 01, 2013

dertleşememek

öğretmen olmak hiç bir zaman hayallerim arasında olmadı. sonsuz saygım oldu öğretmenlerime, özendim onlara. merak ettim yaşantılarını, bir gün onlarla oturup memleketten, dünyadan, hayatlarımızdan konuşur muyuz diye düşündüm. bunu hayal ettim evet. ama öğretmen olmayı hiç hayal etmedim. çok sevdiğim öğretmenlerim oldu, görüşüyoruz halen geçen on küsür yıla rağmen. memleketten, aşktan konuşuyoruz. 

biliyorsunuz artık, sıkça bahsettim, benim annem babam öğretmen. işlerinin hakkını veren öğretmenlerdendir ikisi de. buna rağmen "büyüyünce öğretmen olacağım" lafı çıkmadı ağzımdan. çünkü iyi örneklerimden daha çok kötü örnekler gördüm. sonra eğitim fakültesine gittim, babam sağolsun. ilgisizliği, sağolsun. beni tanıyamamış olması da işin bonusu herhalde. aileler çocuklarını tanımak zorunda mıdır, belki bu ayrı bir tartışma konusu ama herkes ebeveyn olmamalıdır bu açık. 

belki dedim üniversite hayatım boyunca öğretmenliğin hakkını vereceğini düşündüğüm arkadaşlarım olur, meslektaşlarım olur. bakış açımı değiştirir, hayal kurarım dedim. hiç alakası yoktu, olmadı. genelde öğretmen lisesi çıkışlı idi arkadaşlarım, benim gibi öğretmen lisesi olmayanlara göre daha bu işe, bu işin önemine, mesleğe yatkın olmamalılardı. ama değildi. bir çoğu hiçbir şey olamazsak öğretmen oluruz diye düşünmüşler liseye girerken, çok şaşırmıştım. "öğretmenlik" hiçbir şeyin karşılığı olabilecek kadar alçalmamalıydı, yok sayılmamalıydı. 

ben onlardan olmak istemiyordum, istemedim mesleği yapmak. biliyordum onlar çoktu. bu işi sırf para için yapanlar çoktu. öğrencilerinin gözlerini görmek yerine ek ders ücretini tartışanlar hep daha çoktu. ya aralarında kaybolursam diye istemedim ben öğretmen olmak. genelde yalnızlığı iliklerime kadar hissederim, öğretmenler odasında bunun bin katını hissedeceğimi düşündüm, ve kpss derdine gözlerimi kapadım ta ki bu yıla kadar.

bir dershane de çalışıyorum, bunu da biliyorsunuz. kendimce çözümler buldum, mesela teneffüslerde öğretmenler odasında değilim öğrencilerimle beraberim. konuşuyoruz. hayattan, dünyadan, dünyalarından.. gülüyoruz. hayallerini dinliyorum. mutlu oluyorum. diyorum ki kendime devam et sek kahve, şu kpss'yi de hallet bambaşka bir coğrafyada bambaşka tenli aynı güzel bakışlı çocuklarla beraber ol. kendi düşlediğim öğretmenliği kendimi geliştirerek oluşturmalıydım, fark ettim. sütten de olsa yaparken bu işi gördüm bunu. ama kendimi bu denli motive ederken, mutluluklarımı, umutlarımı oluştururken en yakınlarım, benim yıkımım oluyor sürekli:
2 gün evvel mersin'de sevgili'm, ailesi ve benim ailem oturup muhabbet ederken -sevgili'm demem benim düzene karşı çıkışım; eğer ki yüzükler takılmasa aileler bu denli birbirlerini tanımaya çalışmazlar, mazallah başkaları ne der. cık cık, kızlarının sevdiği adamı ve ailesini tanımak için sözlenmek şart arkadaş(!)- konu sevgili'min öğretmenlik yaptığı yerden, müdüründen... vs açıldı. sonra bizimkilerin müdürleriyle, müdür yardımcılarıyla maceraları diye devam etti. ha bu arada ortamda 1'i sütten ben olmak üzere 5 öğretmen var. konuşulan konular ek ders ücreti, müfettişler, müdürler... oldu. çıkıp bir tanesi de bir öğrencisinden bahsetmedi ya. sustum. ne diyeyim ki. zaten kendimi zar zor telkin etmişim aylardır, günlerdir. belki de ben yanlışım, çocukları sevmek, onlara faydalı olmayı ilk amaç edinmek olmamalı hedefim. öncelikle parasını düşünmeliyim yapacağım işin sonrasında mutluluğu kurmalıyım kafamda. ailelerimim içinde bile azınlıktım işte. ben dünyayı değiştiremeyeceğim. sakin olup, inanmadığım bir şey için çalışmalıyım sadece düşünmeden ötesini.

keşke sürekli gerçeği yüze vuran cümleler duymak zorunda kalmasaydık. inanmak daha kolay olurdu kendimize.
kitaplar var; sığınmak için, dinlemek için, çocukların gülüşlerini duymak için... çok uzak kaldım kitaplardan.
dertleşememek kötü, yalnızlık iyi değil.
kafam dağınık, çok hemde.
dilerim beni değiştiremezler.